Başbakan Binali Yıldırım, "Küresel ticaret daraldıkça, gelişmiş ülkelerdeki büyümeler artık küçülmeye doğru yüz tuttukça, bazı gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin kazançlarına göz dikmeye başladı. Dolaylı yollardan finansın üzerine konmak için birtakım yollara başvuruyorlar, tedbirler alıyorlar. Bunu yaparken de terörü bahane ediyorlar." dedi.
Yıldırım, Anadolu Ajansı'nın (AA) "Global İletişim Ortağı" olduğu 16. MÜSİAD EXPO'nun kapanış oturumundaki konuşmasında, Ovit Dağı'nda düzenlenen "Ovit Tüneli Işık Göründü" töreninden geldiğini hatırlatarak, 14 kilometrelik 2 tüp tünelin ikisinin çalışmalarının kaba hatlarıyla tamamlandığını ve bugün ortadan iki grubun birleştiğini, böylece çift tüp halinde dünyanın ikinci en uzun tünelinin yavaş yavaş hazır hale geldiğini anlattı.
Marmaray gibi Ovit Tüneli'nin de 136 yıllık bir rüya olduğunu kaydeden Yıldırım, "1900'lü yıllara gelirken planlanmış, iki Potamyayı birleştirmeyi amaçlayan bir güzergah. Birisi Potamya, diğeri Mezopotamya. Potamya neresi diye merak edenler olursa, Potamya da Güneysu, yani Cumhurbaşkanımızın memleketi. İnşallah bu projeyi adım adım gerçekleştiriyoruz." ifadelerini kullandı.
Yıldırım, bu yıl 100 ülkeden işadamı, 65 ülke, 7 binden fazla yabancı misafir katılımıyla, 700 firmanın ürünlerini sergilediği MÜSİAD EXPO'da çok geniş bir coğrafyanın esas alındığını, Afrika'ya ve Asya ülkelerine ayrı önem verildiğini, insanlığın en köklü kültürlerine, medeniyetlerine ev sahipliği yapan doğu ülkelerinin beklentileri ve sıkıntılarının da ihmal edilmediğini, medeniyetler arası çatışmaların körüklendiği bir çağda medeniyetlerin buluşması, kaynaşması için güzel bir platform oluşturulduğunu söyledi.
Türkiye'nin, dünyanın ortasında yer alan bir ülke olduğunu belirten Yıldırım, katılımcılara şöyle seslendi:
"Şimdi diyeceksiniz ki 'Bu nereden çıktı? Dünya zaten küre. Parmağınızı nereye koysanız, orası dünyanın ortası. Türkiye'nin ne özelliği var?' Ben size anlatayım ne özelliği olduğunu. Avustralya da 'Dünyanın ortasındayım' diyebilir, buna hakkı var. Ama etrafında kimse yok, denizlerle çevrili, ülkenin bir ucundan bir ucuna 8-10 saatte gidersiniz, en yakın kara parçasına bir o kadar daha zaman ayırırsınız. Ama Türkiye gibi medeniyetlerin buluştuğu, Asya ile Avrupa'nın bir araya geldiği bu topraklarda 3 saat uçuşla 56 ülkeye ulaşabiliyorsunuz. Bu 56 ülke, 1,5 milyar insanı barındırıyor, 30 trilyon dolar yıllık gayrisafi hasılaya sahip. İşte onun için de Türkiye, Anadolu toprakları, dünyanın tam merkezinde yer alıyor. Tarih boyunca göçlerin, ister doğudan batıya, ister batıdan doğuya olsun, hep geçtiği yer olmuş, medeniyetlerin, dinlerin buluştuğu yer olmuş, çatıştığı yer olmuş. Topraklar stratejik, tabii bir o kadar da burada ayakta kalmanın bedeli de çok ağır. Etrafımızda belirli bir süreden beri devam eden istikrarsızlık var. Irak'ta, Suriye'de, özellikle kuzeyde Ukrayna'da, Kafkas bölgesi her zaman bu potansiyeli barındırıyor. Balkanlar keza... Balkanlar'ın yakın tarihteki acı tecrübelerini biliyoruz. Eski Yugoslavya dağıldıktan sonra 90'lı yılların başında yaşanan insanlık dramını, trajedisini, vahşetini hepimiz hatırlıyoruz."
DELİP GEÇİYORUZ, GÖZÜNÜN YAŞINA BAKMIYORUZ
Başbakan Binali Yıldırım, İstanbul'un tarih boyunca olduğu gibi bugün de uluslararası ticaretin merkezlerinden biri olmaya devam ettiğinin altını çizerek, temeli atılan İstanbul Finans Merkezine gelecek 5 yıl içerisinde yaklaşık 8 milyar dolarlık yatırım yapılacağını, buranın bir günde 50 bin çalışan, 30 bin ziyaretçi olmak üzere 80 bin kişinin gelip gideceği ticaretin, finansın kalbinin atacağı bir merkez olacağını bildirdi.
Küresel yatırımcılar, küresel ticaret yapanların, gittikçe gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeler üzerindeki dolaylı baskılarını hissetmeye başladıklarına işaret eden Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Küresel ticaret daraldıkça, gelişmiş ülkelerdeki büyümeler artık küçülmeye doğru yüz tuttukça, bazı gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin kazançlarına göz dikmeye başladı. Dolaylı yollardan finansın üzerine konmak için birtakım yollara başvuruyorlar, tedbirler alıyorlar. Bunu yaparken de terörü bahane ediyorlar. İşte böylesine gelişmeleri yaşarken, dostlarımızın, kardeşlerimizin, Asya'dan, Afrika'dan, sığınacakları, yatırımlarını yapacakları en güvenli limanın Türkiye olduğunu buradan bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye'nin dostlarıyla olan ilişkileri, tek taraflı menfaat ilişkisi değildir, alışveriş ilişkisi değildir, uzun vadeli, uzun soluklu bir yolculuktur, bir dostluk ilişkisidir. Türkiye, özellikle son 14 yılda Afrika açılım politikasıyla beraber bugün, 35 ülkede misyonunu, büyükelçiliğini açmış ve sadece 4 Afrika ülkesine havayoluyla gidilebilirken, bugün 40 civarında Afrika ülkesine doğrudan uçuşlar yapabilir hale gelmiştir."
Başbakan Yıldırım, son 10 yılda Türkiye'de havacılığın iç ve dış hatlarda dünya ortalamasının 3 katı büyüdüğünü, dünya havacılığından Türkiye'nin aldığı pay 2002'de binde 45 iken, bugün yüzde 2 seviyesine çıktığını kaydederek, küresel bir marka haline gelen THY'nin Avrupa'da 3'üncü, dünyada ilk 10 içerisinde yer almayı başardığını kaydetti.
Göreve geldiklerinde Atatürk Havalimanı'nın Avrupa ve dünya havalimanları arasında sıralamada yeri bulunmazken, bugün Avrupa'nın 3'üncü büyük havalimanı haline geldiğini belirten Yıldırım, şöyle konuştu:
"Sadece 1 milyon transit yolcusu vardı. Şimdi 35 milyona yakın sadece transit yolcusu var ve bütün dış hatlar, iç hatlar 180 milyon civarında yıllık trafiğimiz var. Bu trafik, daha önce 40 milyonun altındaydı. İşte bu bile Türkiye'de son 14 yılda nereden nereye geldiğimizi gösteriyor. Eğer bir ülkede büyümeyi anlamak istiyorsanız, ekonominin nereden nereye geldiğini görmek istiyorsanız, istihdamda, ekonomide gelişmeleri görmek istiyorsanız, o ülkenin ulaşımda ve iletişimde geldiği noktaya bakarsanız, başka bir şeye bakmanıza gerek çok. Çünkü nerede hareket orada bereket. 'Gidemediğiniz yer sizin değildir.' Halil Rifat Paşa, 100 yıl önce söylemiş. Türkiye bugün karayoluyla, havayoluyla, demiryoluyla erişilir, ulaşılır bir ülke haline geldi. Bölünmüş yollar, Türkiye'de son 14 yılda 80 yılda yapılanın 3 katından fazla bir miktara ulaştı. 17 yılda bir Bolu Tüneli'ni yapamayan Türkiye, yılda 80 kilometre tünel yapıyor. Yolları coğrafya belirler, genel olarak coğrafya belirler. Ama eskiden ne yapıyorduk? Yol yaparken, dağı görünce yolumuzu değiştiriyorduk. Şimdi delip geçiyoruz, gözünün yaşına bakmıyoruz."
Başbakan Yıldırım, son 14 yıl ülkenin gelişmesi, ülke insanının yüzünün gülmesi için canla başla çalıştıklarını, önemli işler, hizmetler yaptıklarını kaydetti.
"7 milyon vatandaşımıza iş, aş sağladık. Bir Türkiye'yi üç Türkiye yaptık, üçe katladık. Bütün bunları yaparken şer odakları da rahat durmadı." diyen Yıldırım, bir yandan şer odaklarıyla mücadele ettiklerini, bir yandan da vatandaşa verdikleri sözleri birer birer yerine getirdiklerini, kararlılıklarından zerre kadar vazgeçmediklerini kaydetti.
Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"En son 15 Temmuz... 15 Temmuz gecesi Türkiye, son yılların en büyük tehditlerinden birine maruz kaldı. Neydi? FETÖ terör örgütü, bu ülkenin, bu milletin, malıyla, dişinden tırnağından arttırarak verdiği vergilerle alıp şanlı ordusuna verdiği uçakları, helikopteri, tankları, silahları gasp eden asker kılığındaki alçak terörist gruplar, Türkiye'nin yönetimini ele geçirmeye çalıştı. Bir darbe girişiminde bulundu, bir kalkışma girişiminde bulundular. O kadar kendilerinden emindi ki... Her şey vardı. Bütün araç gereç, silah, teçhizat her şey vardı. Onları engelleyecek kim vardı? Eskiden darbe oldu dedi mi herkes şapkasını, ceketini alıp kaçar giderdi. Ülkeyi yönetenler eyvallah deyip diz çökerdi. Düşündüler ki bu sefer de aynı olacak. 'Önümüze kim çıkacak? Silahımız var, tankımız var, topumuz var...' İşler düşündükleri gibi gitmedi. Hesap edemedikleri bir şey vardı. O hesap edemedikleri şey, Hakk'ın gücü ve halkın gücüdür. Hakk'ın gücünü, halkın gücünü hesap edemediler. Bir de memleketine sevdalı, bayrağına sevdalı bu ülkenin Cumhurbaşkanı vardı, Recep Tayyip Erdoğan vardı. Onu da hesaba katmadılar. Milletten aldığı iradeye sahip çıkan bir Hükümet vardı onu da hesap edemediler ve nihayet karanlık gecenin aydınlık sabahında tertemiz bedenlerini bayrak için, devlet için, gelecek için seve seve teslim eden şehitlerimiz ve gazilerimiz de İkinci İstiklal Harbi'nden galibiyetle çıkmıştır. Alçaklar yaptıklarının cezasını görmüş ve Türkiye bir nefes almıştır."
Darbe girişiminde tankın gücünün halkın gücüne karşı duramadığını kaydeden Yıldırım, "Bu darbeyi yendik, tankın gücü halkın gücüne karşı koyamadı ama daha önemlisi bu darbe sabahı bazı dost bildiğimiz ülkeler şaşkına döndü. Suspus oldular. 'Bize böyle denmemişti...' Kendi aralarında kutlama yapmaya başlamışlar, 'bizim çocuklar başardı' diye ama onların çocukları değil, bu milletin asil evlatları başardı. Kafalarını kiraya vermiş Pensilvanya'daki terör başının adamları değil, bu ülkenin yiğit evlatları kazandı." ifadelerini kullandı.
DÜNYADA BÖYLE NECİP MİLLET KAÇ TANE VAR?
Başbakan Yıldırım, milletin darbe girişimini def etmekle kalmayıp, Türkiye'nin ekonomisine de sahip çıktığını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Darbe cuma günü oldu -cumartesi, pazar hafta sonu-, pazartesi bu darbe goygoycuları Türkiye çökecek, bankalar çalışmayacak, finans sektörü duracak diye propaganda yaymaya başladılar. Bunun başını çeken de FETÖ'cüler. Pazartesi olunca her şey tıkır tıkır saat gibi işledi. Şu kadarını söyleyeyim, 'Borsa çökecek, döviz uçacak...' Hiçbir şey olmadı. Normal olaylarda olduğu kadar bir dalgalanma oldu. Bir karşılaştırma yapayım: Rusya ile uçak krizi olduğu gün ekonomik göstergelerdeki değişim kadar bile ekonomik göstergelerde değişim olmadı. Neden? Çünkü bu millet, darbeyi def etmekle kalmadı o gün 2,5 milyar dolar dövizini bozdurdu, bankalara koydu, Türk parası olarak koydu. Ekonomiye de sahip çıktı. Ekonomiye ayar yapmaya çalışanlara da ayar verdi. Devam eden 15 günde 12 milyar dolar yine döviz bozdurarak piyasaya verdi. Normalde vatandaşın işi bu değil. Vatandaş en büyük yapacağı işi yaptı, darbeyi önledi ama yetmez dedi. Darbeyi önlemek yetmez, bunların başka planları var, ekonomi üzerinde oynuyorlar, ona da müdahale etti. Dünyada böyle necip millet kaç tane var? Gelen dostlarımız 'biz anlamıyoruz, Türkiye'yi anlamıyoruz, Türk insanını anlamıyoruz, tankın, topun karşısına nasıl çıkar' diyor. Anlamazsınız çünkü bu millet Çanakkale'yi yaşamış, bu millet Dumlupınar'ı yaşamış, bu millet Sarıkamış'ı yaşamış, bu millet, 'İstiklal benim karakterimdir' diyen, istiklalini her şeyin üstünde tutan bir millettir."
Gençlerle bir kez daha iftihar ettiklerini kaydeden Yıldırım, "Hep şu söylenirdi: Bu ülkenin gençleri apolitik oldu, bu ülkenin gençleri ülkenin sorunlarına bigane, kendi aleminde. 15 Temmuz gecesi gördük ki ülkenin gerçek sahibi, ülkenin geleceği olan gençler, onlar en önce meydanlara inan. Kadınlarımızdı en önde meydana inen. Anasıyla, babasıyla, kardeşiyle herkes meydanlardaydı. Allah şehitlerimize rahmet eylesin, mekanları cennet olsun, gerek darbe sırasında, gerek bölücü terör örgütüne karşı amansız mücadele verirken hayatını kaybeden şehitlerimiz, Allah mekanlarını cennet eylesin. Gazilerimize hayırlı uzun ömür versin." diye konuştu.
Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk'ün şehit edilmesine de konuşmasında yer veren Yıldırım, "Derik Kaymakamımız, Derik Belediye Başkanvekilimiz, maalesef dün uğradığı alçakça bir tuzak patlayıcı vesilesiyle şehit oldu, hayatını kaybetti. 1 gün önce bana ziyarete gelmişti. Son dönemde bölücü terör örgütüne yataklık yapan, onlara destek olan bu vesileyle görevden alınan belediyelere atanan başkanları Ankara'da İçişleri Bakanlığımızda bir araya getirdik. Onların çalışmalarını kendi ağızlarından dinledik. Bundan sonraki hedeflerini ve taleplerini öğrenme fırsatı bulduk. O toplantıda Derik Kaymakamımız Muhammed Fatih Safitürk, o kadar heyecanlı, o kadar vatan ve millet sevdalısıydı ki... Anlattıklarını yaşar gibi anlatıyordu. O gencecik, fidan gibi kardeşimize alçaklar tuzak kurdular ama onlar bilsin ki hiçbir yiğidimizin kanı yerde kalmaz. Ülkenin her köşesinde, bu ülkeyi bölmeye çalışan, birliğimizi beraberliğimizi, kardeşliğimizi zedelemeye çalışan kim olursa olsun ister içeride, ister dışarıda, hiç ama hiç affetmeyeceğiz." dedi.
Yıldırım, terörle mücadele çalışmalarının amansız bir şekilde süreceğini söyledi.
Bu anlamda iyi yolda gittiklerini belirten Yıldırım, "30 yıldır, 40 yıldır el atılmayan, girilmeyen inlerine girdik, şer odaklarının yuvalarını dağıttık. Sağdan soldan seslerin yükselmesinin sebebi budur. Bazıları rahatsız oldu. Darbeyi bıraktılar, terörün yaptığı alçaklığı bıraktılar. Şimdi bize dost diye bildiğimiz bazı ülkeler, 'Aman bunları fazla hırpalamayın...' Ne demek oluyor bu?" diye konuştu.
Yıldırım, bazılarının Türkiye’deki başarılardan rahatsız olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:
"Milletim her şeyi görüyor anlıyor. Biz hiç kimseden talimat almak durumunda değiliz. Bize tek talimatı millet verir. Milletin verdiği talimat başımızın üstünde. Hayat devam ediyor. Terörle mücadele devam ederken hayat da devam ediyor. Ticaret, ekonomi devam ediyor. Birbirleriyle yarışa girdiler 'nasıl Türkiye’nin notunu düşürürüz' diye. Bir gece istihareye yattılar, sabah kalkıp not düşürdüler. Bunları da gördük. Ama neyse ki biri yaptığı hatayı anladı. Tekrar düzeltme cihetine girdi. Açık söylüyorum. Bizim notumuzu da ancak millet verir. Biz 11 kez milletten karne aldık. Her seferinde de notumuzu yükselterek bugünlere geldik. 35 ile başladık 50’ye kadar çıktık. Türkiye dinamik, gelişen bir ülke. Gelişmesini, büyümesini sadece kendi geleceği için değil, etrafındaki coğrafyayla birlikte oluşturacağı sinerjiyle daha da ileriye götürmek istiyor. işte MÜSİAD'ın yaptığı da tam bu. Gerçek ekonominin küçük ve orta ölçekli işletmelerini birbiriyle buluşturmak. Büyüklerin gürültüsü fazladır, faydası sınırlıdır. Ama KOBİ’ler sessizdir, ekonomiye faydası maksimumdur. Türkiye'deki işletmelerin yüzde 98'i KOBİ'lerden oluşur. İhracatın yüzde 65’ini KOBİ'ler yapıyor. Istihdamın yüze 80’ine yakınını da yine KOBİ'ler yapıyor. Tabii büyüklere de destek olacağız ama asıl lokomotif görevi yapan KOBİ'lere desteğin aslan payını ayıracağız."
"5 ayda başımıza gelmeyen kalmadı." diyen Yıldırım, bir yandan bunlar olurken bir yandan da Türkiye’nin son yıllarda yapabildiği en büyük yapısal reformları gerçekleştirdiklerini dile getirdi.
KOBİ'LERE YENİ DESTEK
Başbakan Binali Yıldırım, iş dünyası için çok sayıda reform yaptıklarını hatırlatarak, şunları kaydetti:
"Varlık barışı, vergi barışı, stok affı, damga vergisi, ÖTV ile ilgili düzenlemeler, tüketici kredileriyle ilgili kredileriyle, emlakla, KDV düzenlemeleri... Eskiden teminat olarak gayrimenkul, arsa, araba olacak. Sağlam şeyler olacak. Şimdi elinizdeki tezgahınız. Hayvancılıkla uğraşıyorsanız, koyununuz, kuzunuz. Elinizde ne varsa. Her şeyi teminat verebilir hale geldik. Bunları işinizi kolaylaştırmak için yaptık. Bununla da yetinmedik, şimdi onun ikinci mevzuatı da hazırlanıyor. Bununla da yetinmedik, bir karar daha aldık. Bunu ilk kez açıklıyorum. Bir milyar 100 milyon KOBİ'lere karşılıksız destek vereceğiz, 50 binden 300 bine kadar, projesine göre. Yetmez, 17 milyar teminat vereceğiz, Kredi Garanti Fonu teminatı üstlenecek, siz de 17 milyar liraya kadar ihtiyacınız olan finansmanı sağlayacaksınız. Neyle sağlayacaksınız? Piyasadaki faizlerin yarısı faizle sağlayacaksınız. Yani yüzde 4'le, yüzde 5'le sağlayacaksınız. Bu, ekonomiyi canlandıracak, KOBİ'lerin gelecek projelerini gerçekleştirmelerini sağlayacak. Önemli bir imkan. Kredi Garanti Fonu. Hazine 17 milyara kadar size teminat veriyor. Yeter ki siz alın değerlendirin, işinizi geliştirin, yeni işler kurun, ekonomik faaliyetlerinizi yavaşlatmayın. Artırmaya devam edin."
Patent kanununun genel kurulda olduğunu ve bir aya kadar çıkacağını aktaran Yıldırım, bunun çıkmasıyla birlikte yerlileştirme ve millileştirme konusunun da önem kazanacağını söyledi.
Başbakan Yıldırım, Türkiye’nin her türlü teknolojik ürünü yapabilecek birikimi olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Türkiye bugün kendi helikopterini, tankını, mühimmatını yapıyor. Uydusunu yapmaya başladı. Bu konuda son 15 yılda savunma sanayinin millileştirilmesi için yapılan yatırım, 30 milyar doların üzerinde. Bizim amacımız yayılmak, saldırmak değil. Amacımız, bulunduğumuz bölgeyi dikkate alarak, savunma imkan ve kabiliyetimizle, caydırıcılık kabiliyetimizi geliştirmek. Buna ihtiyaç var. Bunu yapmazsak bölgede neler olabileceğini tahmin etmek zor değil."
Türkiye sayesinde bölgedeki işlerin bir noktada durdurulduğunu anlatan Yıldırım, "Türkiye olmasın, bugün Irak ve Suriye’de durum bundan çok daha kötü duruma dönüşeceğini unutmayalım. Türkiye terörle mücadeleyi artık sınırları içinde görmüyor. Suriye ve Irak’ta terörle mücedele de ne gerekiyorsa bu tedbirleri almaktan sakınmıyor." ifadelerini kullandı.
KERVAN GERİ GELİYOR
Varlık fonunu kurduklarını hatırlatan Yıldırım, şunları söyledi:
"Bu, Türkiye’de ve başka ülkelerde büyük projelerin finansmanının sağlanması anlamına geliyor. Türkiye’nin ihtiyacı olan finansmanın çeşitlendirilmesi anlamına geliyor. Tek kanaldan değil, birçok kanaldan finansman ihtiyacının, gerek yerli, gerekse küresel yatırımcıya sağlanması gerekiyor. Malum büyük projeleri genel bütçeden yaparsanız yapılamıyor. Osmangazi Köprüsü, İzmir-İstanbul Otoyolu. Yarım asırdır Türkiye’nin gündeminde. Daha birçok proje. Havalimanları. Bütün bunları son 14 yılda alternatif finansman kaynaklarıyla yaptık. Yap-işlet-devret. Kamu özel ortaklığıyla gerçekleştirdik. Şimdi 40 hastanemizi yine yap işlet devret modeliyle yapıyoruz. Bu ne işe yarıyor? Projelerin ötelenmeden yapılmasına yarıyor. 3. Havalimanı projesi dünyanın en büyük havalimanı. Birinci etabını 2018 Şubat'ta açıyoruz. İlk etabı 90 milyon. Birinci etabı bile şu anda dünyada en büyük. Tamamlandığında 200 milyona kadar yolcuya hitap edecek büyüklüğe ulaşıyor. Bu projeyi gündeme getirdiğimizde bizimle alay ettiler. 'Sen hesap yapmasını bilmiyorsun. Bu kadar büyük havalimanına ne ihtiyaç var.' Bir şeyi görmemiz lazım. Havacılığın merkezi 70'li yıllarda Amerika, 80’li yıllarda Batı Avrupa'da, bu yıllarda Doğu Avrupa, yani Türkiye'ye geldi. Niye? Zenginlik önce doğudan batıya gitti, şimdi kervan yolu gibi geri döndü. Eskiden ipek yolları vardı ya. O ipek yolu bugün de geçerli. O giden kervanlar şimdi geri geliyor. Giderken de gelirken de geçeceği yer İstanbul, bu topraklar. Onun için buraya dünyanın en büyük havalimanı yakışır."
Başbakan Yıldırım, ihtiyaçların sınırsız, kaynakların ise sınırlı olduğunu belirtti.
Eğitimden sağlığa her alanda para gerektiğinin altını çizen Yıldırım, şöyle devam etti:
"Nasıl yapacaksın kardeşim? 10 milyar Avroluk bir proje. Delik büyük yama küçük. Yetmiyor. Merak etmeyin. Bir kuruş para istemiyoruz. Bir sene kavgasını yaptık kendi içimizde kabul ettirebilmek için. Bakın yaptığımız şeyi söyleyeyim. Bir çukur verdik. O çukuru dolduracaklar, düzeltecekler. Yani bir milyar 300 milyon metreküp toprak hareketi yapacaklar. O da Kanal İstanbul kadar. Kanal İstanbul’u açmak için ne kadar toprak hareketi lazımsa, bu projede de o kadar toprak hareketi var. Çünkü orası 60 yıldır delik deşik olmuş. Göller, tüneller oluşmuş. Yukarıdan bakınca düz görünüyor. Bunlar da yukarıdan baktılar. Tavlandılar. Şimdi bir çukur veriyorsun. 10 milyar Avro yatırım. Yaklaşık 40 katrilyon Türk parası. Yetmedi. Yaptıktan sonra da 25 yıl boyunca 26 buçuk milyar Avro para ödüyorsun. Her yıl 1 milyar 50 milyon Avro. Türk parasıyla yaklaşık 100 katrilyon. 40 daha var 140. Ne oldu şimdi? 40 yatırım yapacak, 100 de para ödeyecek. 25 yılın sonunda da bonus olarak dünyanın en büyük havalimanını bize geri verecek. Fena bir alışveriş değil ha. Biz de yolcu garantimiz var. ama onlar işe başladığında ilk yıl biz ilave para vermeyeceğiz. Gelecek yolcu onların istediği garantiyi sağlayacak. Belki de biraz fazlası olacak. Bilmiyorum nasıl anlaştık. Fazlası ortak mı yoksa size mi? Fazlası da bizimmiş. Ne yapacaksın? Sağlık olsun. İş yapmak istersen bir yolunu bulursun elbet. Ama onlar da mutlu. Baksana nasıl gülümsüyor. Peşin parayı gördü."
Başbakan Yıldırım, bazılarının kasıtlı olarak Türkiye'de ekonomiyle ilgili olumsuz bir algı yapmaya yönelik faaliyetleri olduğunu dile getirerek, şunları söyledi:
"Bu yeni değil, eskiden de vardı ama bugünlerde hız kazandı. Ama şunu herkes bilmelidir ki Çin ve Hindistan'ı çıktıktan sonra bugün bile bu haliyle bile Türkiye dünya büyüme ortalamasının üzerindedir. Bu büyüme bizi mutlu etmiyor. Bu bizim alışık olduğumuz bir büyüme değil, ama bu yıl çok özel bir yıl. 2017'den itibaren Türkiye tekrar büyümede anlı şanlı günlerine dönecek. Elinizi çabuk tutun. Türkiye en az yüzde 4,5 büyüyecek, fazlası var eksiği yok. Türkiye, 2017'de özellikle ihracat, üretim, istihdam, yani gerçek ekonomiye daha fazla kaynak ayıracak, daha fazla mesai ayıracak. Bunun için bütün hazırlıklarımızı yaptık."
Bankacılarla görüştüklerini, iş adamlarıyla sürekli görüştüklerini ifade eden Yıldırım, "Kendimiz kafamıza göre kararlar almıyoruz, paydaşlarımızı asla ihmal etmiyoruz. Çünkü sahada olan masa başındakine göre her zaman konulara daha fazla vakıftır, daha isabetli karar alır. Bankacılarımız da ülkemizin içinden geçtiği şartları dikkatli bir şekilde değerlendiriyor ve onlar da üzerlerine düşen sorumluluğu almaya başladılar. Yavaş yavaş kendi iradeleriyle, kendi hesap kitaplarıyla faiz indirimine gitmeye başladılar. Onlar da biliyor ki gerçek ekonomi ayakta durmazsa onların da geleceği yok. Sadece borç vermekle, sadece para piyasalarıyla hiçbir ülkenin ekonomisi büyümez, büyümede sürdürülebilirlik sağlanmaz." dedi.
Yıldırım, "Türkiye'ye yatırımcı gelmiyor" denildiğini aktararak, Türkiye'nin 2002'den bu yana 172 milyar dolar doğrudan yatırım aldığını kaydetti.
Geçen yıl 17 milyar dolar doğrudan yatırım geldiğine değinen Yıldırım, "15 yıl önce 1 milyon doların hesabını yapan bir ülkeydik. Allah'a şükür, şimdi özel sektörümüz kendisi milyarlarca dolar borçlanıyor, bize sormadan. Şu havaalancılar, adamların kullandığı kaynak 10 milyar avro. 10 milyar avro yıllık milli geliri olan kaç tane ülke var? Birçok ülkenin milli gelirinden fazla. Ben bir örnek vereyim. 1950'de Türkiye'nin milli gelirinden fazla üçüncü havalimanının yatırım tutarı. Türkiye nereden nereye geldi, bu bile tek başına bir örnek. Onun için Türkiye öyle gösterilmeye çalışıldığı gibi ne ekonomide ne yönetimde istikrarsızlığı olan bir ülke değil. İstikrar ve güven her yönüyle burada mevcut. Birkaç darbeyi bile savuşturacak kadar istikrarlıyız, güçlüyüz. Aklından zoru olan varsa tekrar gelsin." diye konuştu.
Yıldırım, kriz döneminde Türkiye'deki uluslararası yatırım oranının OECD ülkelerinin, Avrupa'nın bugün bile hala üzerinde bulunduğunu, küresel kriz sürecinde Türkiye'nin gösterdiği başarının sadece doğrudan yatırımların artmasından ibaret olmadığını belirterek, 2002'de Türkiye'de faaliyet gösteren 5 bin 600 küresel şirket varken, bugün 52 bin küresel şirket bulunduğunu kaydetti.
Bankacılık sektörünün 2016 itibarıyla aktif büyüklüğünün yüzde 9,8 artarak 2,5 trilyon liraya yükseldiğini dile getiren Yıldırım, bankacılık sermaye yeterlilik oranının yüzde 16 olduğunu, Avrupa ülkelerinde 8-9 seviyesinde bulunduğunu söyledi.
ÜLKELERİ DE KRİZDE KENDİLERİ DE
Başbakan Binali Yıldırım, bir yandan büyüme devam ederken bir yandan da dünya dereceleri alan büyük projelerin hayata geçirildiğine işaret ederek, 20 Aralık'ta dünyada 6 ödül almış Avrasya Tüneli'nin açılacağını hatırlattı.
Yıldırım, Avrasya Tüneli'nin dünyada denizin altından en derinden geçen tünel olacağını kaydederek, "En derini Amerika'da 44 metreydi, onun rekorunu 62 metreyle Marmaray kırdı, Marmaray'ın rekorunu da Avrasya aldı. İkisi de Türk. Bugün mega projeleri yapan dünyada ülke yok. Herkes krizde. Türkiye'de bu projeler yapılıyor diye de krize giriyorlar. Ülkeleri de krizde kendileri de krizde. Ne kıskanıyorsunuz kardeşim çalışın sizin de olsun. Daha bitmedi Çanakkale 1915... İmzaladım, ihale süreci başladı. İnşallah 2017, 18 Mart'ta kazmayı vuruyoruz. Açıklığı dünyada en büyük olan 2023 metre köprü yapıyoruz. Yapınca en büyüğünü, en yenisini, ilkini yapacaksın. Bizim projelerimiz böyle." diye konuştu.
Yıldırım, MÜSİAD'a önemli ve geniş katılımlı uluslararası bir organizasyonu gerçekleştirdiği için teşekkür etti.
Yabancı konuklara "Eminim ki bu toplantı sizin gelecekteki projeleriniz için, planlarınız için, yeni fikirler edinmenize vesile olmuştur" diye seslenen Yıldırım, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Hükümet olarak ekonomimizi büyütecek, ekmeğimizi büyütecek, iş, aş alanları oluşturacak her türlü faaliyeti yakından desteklemeye devam edeceğiz. Çünkü bizim çalışma anlayışımız 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın'... İnsanı esas almayan, insanı işin merkezine koymayan anlayışın 2009'da ne hale geldiğini gördük. Çöktü. Çünkü, insan ihmal edildi. İnsan, üretimin bir parçası gibi görüldü ama insan her şeydir. Üretim için de her şeydir, gelişim için de her şeydir, barış için, kardeşlik için de her şeydir. Bizim felsefemiz komşusu açken tok yatmayı ayıplar. 'Komşusu açken tok yatan bizden değildir'... Biz bu anlayıştan geliyoruz. Dünyanın bir köşesi yoksullukla açlıkla mücadele ederken diğer köşesinin sınırsız bir lüks içinde yaşaması elbette bu sonuçları doğuracaktır. Özellikle bölgesel sorunlar noktasında, bölgesel dayanışma ve işbirliğini çok ama çok daha fazla artırmamız gerekiyor."