Afyonkarahisar - Başbakan Binali Yıldırım, "Ülkemizin başını ağrıtan PKK terörünün barındığı ülke Irak. Irak bize laf edeceğine önce bize orada bulunan ve ülkemizi rahatsız eden yıllardır sivil insanların hayatına kasteden, güvenlik güçlerimizi şehit eden, bu alçak hain bölücü PKK terör örgütüne yataklık yapmasınlar. Önce ülkelerine sahip çıksınlar, ülkelerindeki terör örgütlerini zapturapta alamıyorlar Türkiye'ye kafa tutuyorlar." diye konuştu.
AK Parti'nin 25. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın gerçekleştirildiği Afyonkarahisar'da, A Haber, CNN Türk, Habertürk, Kanal 24, NTV, TRT Haber ortak canlı yayın programına katılarak, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.
ABD Savunma Bakanı Ashton Carter'ın ziyareti ve açıklamaları hatırlatılarak, Musul'daki son durumun ne olduğu sorulması üzerine Yıldırım, Bağdat hükümetinin askeri unsurları ve onlarla hareket eden milisler aracılığıyla, DEAŞ unsurlarını temizlemek için operasyonun devam ettiğini kaydetti.
Henüz şehir merkezine gelinmediği için ciddi bir direnişin olmadığına işaret eden Yıldırım, "Bir hareket planı var. Bu plana göre kuzeyden, doğudan, güneyden üç koldan operasyon ilerleyecek ve şehir merkezinde DEAŞ'ı sıkıştıracaklar. Dicle'nin batısında asıl direnişin, çatışmaların olacağı varsayılıyor ama özellikle hareket planına göre, şehrin güneybatı tarafı hafif açık bırakılıyor ki DEAŞ unsurları oradan çekilsin, gitsin. Yolda da onları, bir şekilde etkisiz hale getirileceklerini hesap ediyorlar. Plan bu. Bu çerçevede harekat devam ediyor." değerlendirmesinde bulundu.
Buna karşılık DEAŞ'ın dikkati çekmek veya Musul üzerindeki baskıyı azaltmak ve zaman kazanmak amacıyla Kerkük'te bir harekat yaptığını hatırlatan Yıldırım, buna da gerekli karşılığın verildiğini ve orada da şu anda işlerin normale döndüğünü belirtti.
HAVA HAREKATINDA İHTİYAÇ DUYULDUĞUNDA BİZİM UÇAKLARIMIZ DA OPERASYONA KATILACAK
Başbakan Yıldırım, "Türkiye operasyonun neresinde dahil olacak? Havada mı? Başka bir opsiyon mu var yoksa Irak Başbakanı'nın açıklaması çerçevesinde şu an için bir mutabakat yok mu?" sorusu üzerine şunları kaydetti:
"Koalisyon güçleri içerisinde hava ve kara unsurları var. Hava unsurları içerisinde Türkiye yer alacak. Bir hava harekatında ihtiyaç duyulduğunda bizim uçaklarımız da operasyona katılacak. Burada bir tereddüt yok, mutabakat sağlanmış durumda. Kara operasyonunda zaten şu anda Irak'ın resmi askerleri, polisi, güçleriyle Peşmergeler doğrudan yer alıyor. Ayrıca bizim Başika kampında eğittiğimiz Ninova Muhafızları var. Irak içerisinde diğer milis gruplar var. Dolayısıyla şu anda koalisyon güçlerinden doğrudan operasyonda yer alan başka ülke unsurları yok. ABD lojistik destek veriyor, arka planda Amerika da yer alıyor. Dolayısıyla kara harekatında şu anda bizim, aktif olarak operasyonların içerisinde yer almamızı gerektirecek bir durum söz konusu değildir."
Böyle bir ihtiyacın ne zaman doğabileceğine ilişkin olarak da Türkiye'nin oradaki hassasiyetlerinin iki noktada ön plana çıktığına işaret eden Yıldırım, bunlardan ilkinin Türkiye'nin Başika'daki askeri varlığına yönelik Bağdat'ın yaptığı "ileri-geri" açıklamaları olduğunu söyledi.
Yıldırım, "Biz orada 2015'ten beri bulunuyoruz. Bugüne kadar herhangi bir sorun olmadığı halde bugün bunun gündem yapılarak, sürekli temcit pilavı gibi tekrarlanması hoş değil, bizi rahatsız ediyor. Bunu da açıkça ifade ettik. İtirazlara rağmen orada Musul'un kurtarılması, DEAŞ'a karşı etkin mücadele edilmesi konusunda birliğimiz ciddi katkı sağlıyor. Binlerce, orada yaşayan aşiretlerin, sivil unsurların eğitimini yaptı ve DEAŞ'la yapılan mücadelede de önemli bir başarı kazandı. Bunu ispat etti." diye konuştu.
Bu şartlar ortadayken amacın DEAŞ'ı Irak'tan temizlemekse, Türkiye'nin Başika'daki askeri varlığının tam da bunu yaptığını aktaran Yıldırım, Irak'ın Türkiye'ye teşekkür etmesi gerektiğini ifade etti.
Yıldırım, "Türk birliğinin burada ne işi var?" şeklindeki rahatsız edici açıklamaların, iç siyaset sahipleriyle veya başka ülkelerin yönlendirmesiyle yapıldığını düşündüklerini belirtti.
PKK TERÖRÜNÜN BARINDIĞI ÜLKE IRAK
Başbakan Yıldırım, "Musul operasyonundan sonra demografik yapının değiştirileceği ve Musul'da yaşayan iki milyona yakın insanın mülteci durumuna düşüp ve büyük bir mülteci akınının Türkiye'ye geleceği yönünde endişelerimiz var." ifadelerini kullandı.
"Yeni Kerbela'lar oluşmasın. Böyle bir tehlike görüyoruz ve bunu da vakitlice uyarıyoruz." diyen Yıldırım, buradan çıkacak mültecilerin Türkiye'ye gelmesinin mevcut 3 milyon Suriye vatandaşının üzerine bir milyon kişinin daha eklenmesi anlamına geldiğine dikkati çekti.
Mezhep savaşı riskinin de ciddi biçimde artabileceğini vurgulayan Yıldırım, "Bu büyük bir katliam, ikinci bir Felluce vakası demektir. Bütün bunları dikkate alarak, biz bu işe kayıtsız kalamayız çünkü bizim Irak'la beraber 350 kilometre sınırımız var. Dolayısıyla Irak'tan gelecek her türlü terör tehdidine, mülteci akınına karşı ve bölgede zuhur edecek bir mezhep savaşı ve katliamlara karşı Türkiye asla kayıtsız olamaz. Gerektiği anda müdahale etmekten de zerre kadar tereddüt göstermeyeceğiz. Bunu da açıkça ifade ettik. Bu konuda da hiç kimsenin vaazı, nasihatine ihtiyacımız yok." ifadelerini kullandı.
Bir konunun daha unutulmaması gerektiğini vurgulayan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ülkemizin başını ağrıtan PKK terörünün barındığı ülke Irak. Irak bize laf edeceğine önce bize orada bulunan ve ülkemizi rahatsız eden yıllardır sivil insanların hayatına kasteden, güvenlik güçlerimizi şehit eden, bu alçak hain bölücü PKK terör örgütüne yataklık yapmasınlar. Önce ülkelerine sahip çıksınlar, ülkelerindeki terör örgütlerini zapturapta alamıyorlar, Türkiye'ye kafa tutuyorlar."
"Kerkük'teki müdahalede Peşmerge saflarında birtakım PKK'lı, YPG'li militanların olduğuna dair fotoğraflar yansıdı. Bir yandan da şimdi hızla Sincar'a doğru PKK'nın kaydığına dair bilgiler var. Irak'ta, Kandil ve Kobani gibi üçüncü bir nokta oluşturma... Siz ve Cumhurbaşkanımız da ısrarla 'Gerekirse B ve C planları devreye girer' açıklaması yapmıştınız. PKK'nın kendisine alan açması, Sincar'a yerleşmesi durumunda Fırat Kalkanı benzeri bir operasyonu Türkiye Irak'ta başlatır mı?" sorusu üzerine Yıldırım, Irak hükümeti ile ABD'nin birçok defa Haşti Şabi Şii milislerin şehrin içine girmeyeceği ve PKK'nın da operasyona katılmayacağı yönünde taahhütte bulunduklarını söyledi.
Irak ve ABD'nin verdiği taahhütlerin, Türkiye'nin tereddüt ve kuşkularını karşılamadığını dile getiren Yıldırım, tedbir almak için her türlü hazırlığı yaptıklarını belirtti.
Türkiye'nin Suriye'yle 911, Irak'la 350 kilometre uzunluğunda sınırı olduğunu anımsatan Yıldırım, "Bu hudutların güvenliğini sağlamak, buradan terör unsurlarının geçişini önlemek için her türlü tedbiri alma hakkına sahibiz. Bunu Suriye'de Fırat Kalkanı Operasyonu ile başlattık." dedi.
Fırat Kalkanı Harekatı'nın iyi gittiğini ifade eden Yıldırım, güneye, El Bab'a doğru temizlik harekatının devam ettiğini, güvenli bölge oluşturulduğunu, Türkiye'deki mültecilerin de bu bölgeye yerleşerek, normal hayatlarına döndüklerini aktardı.
Başbakan Yıldırım, şöyle devam etti:
"DEAŞ'ı sınırımızdan uzaklaştırdık. Benzer şeyi Irak'ta da şartlar icap ederse yaparız. Tereddüt olmasın. Irak'taki sınır bölgemizde arazi şartları çok zor, tamamen derin vadiler, dağlar... Dolayısıyla oradan mülteci geçişi çok zor, buna da rıza gösteremeyiz çünkü onlar arasında terör unsurları karışıp geçme riski çok yüksek. O yüzden Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'nin kontrolündeki bölgede, güvenli bir alan oluşturmak daha akıllıca. Ona yönelik tedbirlerimiz var."
TÜRKİYE OLMADAN BU BÖLGEDE PLAN YAPMAK AKLA ZİYAN BİR İŞTİR
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Türkiye, hem sahada hem de masada olacak" ifadesinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, birinci önceliğin bölgede terör örgütünün temizlenmesi, Irak'ın toprak bütünlüğünün tehdit eden unsurların ortadan kaldırılması ve Suriye'de DEAŞ başta olmak üzere diğer terör örgütlerinin bertaraf edilmesi olduğunu, Türkiye'nin bu konuda gerekli adımları attığını dile getirdi.
Suriye ve Irak'ta istikrarın sağlanması gerektiğine dikkati çeken Yıldırım, şunları söyledi:
"Bizim dediğimiz 'Masada olacağız' meselesi de buralarda barışın sağlanmasıdır. Barış görüşmelerinde Türkiye mutlaka işin içindedir, olmaya da devam edecek. Türkiye olmadan bu bölgede plan yapmak akla ziyan bir iştir çünkü, herkes işleri bitince çekip gidecek. Biz bu bölgedeki insanlarla beraber yaşayacağız. Bu bölgeyle hiçbir ortak bağı olmayan insanlar masada olacak, Türkiye olmayacak... Bizim tarihten gelen birlikteliğimiz var, kültür birlikteliğimiz var, her yönden birçok ortak değerimiz var. Konuştuğumuz bu bölgelerin tamamı Misakımilli sınırları içerisinde yer almış bölgelerdir. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra bile buralar hala Misakımilli sınırları içerisindedir. Dolayısıyla Türkiye'nin güvenliği, geleceği ve terör meselesi ile herhangi bir acı çekmemiz... Burada mutlaka Türkiye'nin ağırlığı olacaktır ve nitekim olmaya başlamıştır."
Musul meselesinde Türkiye'nin ısrarla oyunun dışında tutulmaya çalışıldığının belirtilerek değerlendirmesinin sorulması üzerine Yıldırım, şöyle konuştu:
"Bunun maksatlı bir söylem olduğunu, arka planında da neler olduğunu biz biliyoruz. Burada, bunu açıkça söylemenin bir gereği yok. Nereden geldiğini, hangi etkilerle söylendiğini biliyoruz ama Türkiye'nin bu coğrafyada müktesebatı var, bunu herkes aklında tutsun. Biz yayılma politikası içerisinde değiliz. Ülkemizin başını ağrıtan, yıllardır bize acı çektiren sorunları çözmek için oradayız. O bölgedeki insanlar daha fazla birbirini boğazlamasın."
ANADOLU KÜLTÜRÜNDE MEZHEP FARKLILIĞI YOK
Mezhep çatışmasının yaşanabilecek en büyük felaket olduğuna işaret eden Başbakan Yıldırım, "Her kim bölgede bir mezhep rekabetine göz yumarsa veya bunu teşvik ederse bu İslam'a ve insana hizmet değil, aksine burada büyük bir katliama kapı aralamış olur. Bu konuda Bağdat ve İran daha sorumlu, daha dikkatli davranmalıdır." değerlendirmesini yaptı.
Yıldırım, Türkiye'de mezhep sorunu olmadığını vurgulayarak "Türkiye'nin hiçbir yerinde "Yezid "adı kullanılır mı? Yezid demek en büyük hakaret demektir. Biz yeni Kerbelaların yaşanmasını istemiyoruz. Üzerinden asırlar geçen, küllenmiş bu meselenin tekrar gündeme getirilip, İslam alemini birbirine kırdıracak bu tuzağın, bu alçakça oyunun başlatılmasını istemiyoruz." dedi.
"Türkiye, Sünni grupları destekliyor" iddiasına ilişkin de Yıldırım, "Yok böyle bizim bir çalışmamız. Bizim ülkemizde, bizim Anadolu kültüründe mezhep farklılığı yok." ifadesini kullandı.
Yıldırım, "Biz bu rahatsızlıklarımızı kısa sürede, Bağdat yönetimiyle aramızda bu gerilim yaşanırken İran'a ilettik mi?" sorusunu yanıtlarken şunları kaydetti:
"İran'la da sürekli görüşüyoruz. İran'la özellikle PKK mücadele konusunda çok yakın bir işbirliğimiz var. Gerek Irak'ta gerekse Suriye'de huzurun, barışın sağlanması için İran-Türkiye görüşmeleri kesintisiz devam ediyor. Bu konuda İran'ın da önemli rolü var, İran'ın da Irak'la ve bizle sınırı var. Bölge ülkeleri olarak biz bu işi başkalarına bırakırsak o zaman sorun büyür. Bölge ülkeleri daha aktif olmalı, uzaklardan gelen ülkelere bu meseleleri bırakmamalı."
YPG'ye ABD tarafından silah yardımı yapılmaya devam edildiği belirtilerek, ABD Savunma Bakanı Ashton Carter'la görüşmesinde bu konuyu gündeme getirip getirmediği sorulan Başbakan Yıldırım, YPG/PYD'nin PKK ile aynı olduğunu söyledi.
Türkiye'nin Suriye'de, Irak'ta yaşayan Kürtlerle bir meselesinin olmadığını ifade eden Yıldırım, "Onlar bizim kardeşimiz, Doğu, Güneydoğu'da da Kürt vatandaşlarımız var, akrabalıkları var. Öyle bir derdimiz yok. İki şey karıştırılıyor. Sanki biz PYD, YPG ile ilgili konuştuğumuz zaman, 'buradaki Kürtleri Türkiye istemiyor' gibi bir algı oluşturuyorlar, bu yanlışı bir kere düzeltelim." diye konuştu.
Türkiye'nin Kürt vatandaşlarıyla ya da Suriye'de, Irak'ta yaşayan Kürtlerle hiçbir alıp veremediğinin bulunmadığını dile getiren Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama sorun ne? Maalesef ABD şöyle düşünüyor, 'ben DEAŞ'ı yok etmek için YPG/PYD ile işbirliği yapacağım, kendi askerimi, kendi varlığımı burada riske atmayacağım, içeride bunlarla DEAŞ'ı yok edeceğim.' Allah aşkına soruyorum, kendilerine de söyledim, en üst düzeyde söyledim, dünyanın neresinde görülmüş? Bir terör örgütüyle başka terör örgütünü yok etmek akla ziyan iştir. Peki yok ettikten sonra öbür terör örgütünü ne yapacaksınız? Onun için başka terör örgütü mü üretip onunla mücadele edeceksiniz? Bu bir devlet politikası olamaz. Bu bir yanıltmadır. Oradaki terör grupları maalesef Amerika'yı bu konuda ikna etmiş gibi gözüküyor. Ama Amerika şu tercihi yapmak zorunda, ya yıllardan beri her alanda stratejik ortaklık yapmış, NATO'da beraber olan, savunma alanında çok geniş işbirliği olan, Kore savaşından tutun bir çok konuda hep beraber hareket ettiği Türkiye'yi mi tercih edecek, yoksa 3-5 teröristin oluşturduğu grupları mı tercih edecek? Biz onlara söyledik, 'bakın YPG'ye, PYD'ye verdiğiniz silahların yarıdan fazlası PKK'ya gidiyor. Doğu'da, Güneydoğu'da elde ettiğimiz silahlara bakıyoruz, onların silahları. Uçaksavarlar, roketatarlar. Bu ne anlama geliyor? Amerika bizim dostumuzsa bize silah çeken terör gruplarına dolaylı olarak destek vermiş olmuyor mu?"
İTİRAZIMIZ VAR
"Amerika, YPG'ye kara gücü olarak mı bakıyor?" sorusuna karşılık Yıldırım, "Amerika orada DEAŞ'ı temizlemek için oradaki PKK'nın uzantısı terör gruplarını kullanıyor. Buna da bizim itirazımız var." dedi.
ABD'nin bu gruplara ne vadetmiş olabileceğinin sorulması üzerine de Yıldırım, "Bu gruplar ABD'ye bazı vaatlerde bulunmuş olabilir. Hangi amaçla kullanırsa kullansınlar bu yanlış bir yoldur. Sürdürülebilir bir durum değildir. Amerika'nın biz tercihinin bu yönde olduğunun kesin ve net olarak bize söylemesini istiyoruz." ifadelerini kullandı.
"Size söylenmiyor mu" sorusuna Yıldırım, "Yok. Onlar diyor ki, 'YPG'yi, PYD'yi terör örgütü olarak düşünmüyoruz. PKK terör örgütüdür. Sonuna kadar PKK ile mücadelenizde sizinle beraberiz." karşılığını verdi.
Başbakan Yıldırım, "Ama PKK'nın elinden onlara ait silahlar alındı" denilmesine karşılık, "Doğru. Bunlar iletildi. Bundan sonra ümit ederiz ki bu çerçevede bu tutumlarını gözden geçirirler. Bununla sınırlı değil. ABD ile bizim ilişkilerimiz 1 Mart tezkeresinden beri rota değişikliğine uğradı. Bunu saklamaya lüzum yok. 1 Mart tezkeresinin reddedilmesiyle beraber ABD bölgede başka unsurlarla iş yapma cihetine gitti. Bu tutumu bugün de devam ediyor gördüğümüz kadarıyla. Şimdi YPG/PYD, PKK hepsi aynı kaynaktan besleniyor. Yetmez bir de FETÖ meselemiz var. FETÖ de yine ABD'de terörist başı orada oturuyor." değerlendirmesinde bulundu.
KARARLILIĞIMIZI BİLİYORLAR
Başbakan Yıldırım, "Biz şunu da teklif ediyor muyuz, 'Bu terör örgütü bununla gidilecek bir yer yok. Yapılacak bir şey varsa beraber yapalım' diyor muyuz? Somut olarak da buna verdikleri bir cevap var mı?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Rakka operasyonu için 'bize destek olun' dediler, biz de 'pekala olalım.' Ama 'PYD, YPG de olsun' dediler. Ellerinde onun 10-15 bin kişilik gücü var. Biz dedik 'Orada biz yokuz, kusura bakmayın. Terör örgütüyle yan yana bulunamayız. Bizden hiç medet ummayın. Eğer burada bizimle hareket edecekseniz önce YPG ile PYD ile bağınızı koparın.' bunu açık ve net söyledik. Bu konuda 'Hayır biz onlarla hareket edeceğiz' demediler ama bu konuda bizim duruşumuz net, kararlılığımızı biliyorlar. Bundan sonrası onların bileceği iş."
"Münbiç konusunda da ABD ile süre tanıma anlamında bir temas oldu mu? Suriye'deki PYD hedefleri vurulmadan önce Amerika ile bir temas olduğu, belli bir süre verildiği ve bu sürede hareket sağlanmadığı için hava harekatının yapıldığı şeklinde bilgiler var. Dolayısıyla ABD ile 'Münbiç'i de boşaltmazsa PYD, El Bab'a ve Münbiç'e hareket edeceğiz şu tarihe kadar' şeklinde bir görüşme oldu mu?" sorusunu yanıtlayan Yıldırım, Münbiç harekatı esnasında ABD Başkanı Barack Obama ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, açık, net konuştuklarını, anlaştıklarını söyledi. Başbakan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Münbiç'ten DEAŞ temizlenince buraya getirilen ve bu harekatta Amerika ile birlikte bulunan YPG ve PYD unsurları tekrar bölgelerine, Fırat'ın doğusuna çekilecekler. Bu açık söz. Bugün de hala Amerika, 'sözümüz söz' diyor ama bir şekilde ayak sürüyorlar. Acaba PYD, YPG'ye müsamaha mı ediyorlar, yoksa söz mü geçiremiyorlar? Söz geçirememeleri mümkün değil. Amerika olmasa PYD, YPG'nin yapacağı bir şey yok. Dolayısıyla ağırdan alıyorlar ama bu konuda bizim kararlılığımız çok iyi biliniyor. Hiçbir tereddüt yok. Yani bunun sonuna kadar takipçisi olacağız. Şunu söyleyeyim, özetle Türkiye gerek sınırları içerisinde gerek sınırları dışarısında ulusal güvenliğini tehdit eden, toprak bütünlüğünü tehdit eden, vatandaşlarının can ve mal emniyetini tehlikeye sokan her terör örgütüyle, ismi ne olursa olsun, ister PKK olsun, ister PYD olsun, ister YPG olsun, ister DEAŞ olsun, ne olursa olsun gereğini yaparız. Kimseden de izin, icazet almaya ihtiyacımız olmaz. Bu kadar açık ve net söylüyorum."
BU ÜLKELERİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN KORUNMASINI İSTİYORUZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Sinekleri değil, bataklığı kurutacağız. Gerekirse tepelerine bineceğiz. Tehlikenin gelmesini beklemeyeceğiz" ifadeleri hatırlatılarak, "Eskiden sınır ötesi operasyonla dövüp geri geliyorduk. Şimdi 2 aydır Suriye'deyiz, Başika'da kalıcıyız. Böyle kalıcı üsler kurma ya da kalıcı güç olma yolunda bir konsept mi bu?" sorusu üzerine Yıldırım, bunun mecburiyetten kaynaklandığını ifade etti.
Türkiye'nin, Irak'ın da Suriye'nin de toprak bütünlüğünün bozulmasına yönelik bir planı ve hedefinin bulunmadığını vurgulayan Yıldırım, şunları kaydetti:
"Bu ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması ve buradaki kanın durmasını istiyoruz. Ancak oralardaki otorite boşluğundan, yönetim boşluğundan kaynaklı burada yeşeren terör örgütleri bizim canımızı yakıyor. Ne yapacağız? Ellerindeki ağır silahlarla bomalarla canlı bombalarla sınırı geçip eylemlerini yaptıktan sonra mı harekete geçeceğiz? Zaten bunu yapıyoruz içerideki PKK unsurlarına karşı. Ama şunu da yapacağız, Suriye'de buna başladık, Fırat Kalkanı ile güvenli bir bölge oluşturduk. Benzer şekilde yıllardan beri Kuzey Irak'ta biz hava operasyonları yapıyoruz. Zaman zaman karadan da operasyon yapıyoruz. Hatırlayın, geçmiş yılllarda, 90'lı yıllarda çok büyük operasyonlar yaptık ama biz bu operasyonların yapılmasından ziyade kalıcı olarak buradaki geçişleri önleyecek güvenlik tedbirlerini almamız gerekiyor. Cumhurbaşkanımızın bahsettiği konu bundan ibarettir."
Başbakan Yıldırım, "Gerekirse orada da bir teröristten arındırılmış bölgeden mi söz ediyorsunuz?" sorusunu da şöyle yanıtladı:
"Aynen öyle. Bakın Kilis'e hababam roketler atılıyor, füzeler atılıyordu. Niye? DEAŞ burnumuzun dibindeydi. Şimdi o DEAŞ'ı 20 kilometre güneye kadar püskürttük. En azından ellerindeki o roketlerin menzilinin dışında kaldı. Ama daha uzun menzilli roket alabilirler mi, alabilirler. Onun için de gerekli tedbirleri alıyoruz. Biraz daha güneye tam emniyetli alan oluşturuncaya kadar devam edeceğiz. Buralardan da terör unsurlarını temizleyeceğiz. Bakın o DEAŞ'tan temizlenen bölge bin 260 kilometrelik alan ne oldu? Orada yaşam başladı. Türkiye'deki göçmenlerden 40 bin kadarı döndü, oralarda yerleşti, köylerine döndüler, okullar, hastaneler açıldı, insanlar hayata döndü. Şu anda 40 bin kişi gitti, yerleşti, normal yaşama döndü. Topraklarıyla buluştular, hasretlerini giderdiler. Bir de böyle artısı var."
"Irak sınırının değiştirilmesi, karşılıklı toprak alışverişiyle bu sınırın Türkiye için daha güvenli bir hat haline getirilmesiyle ilgili öteden beri konuşulan, farklı hükümetler döneminde de gündeme getirilmiş bir husus vardı. Bu konuyla ilgili Türkiye'nin güncel bir planı veya müzakere pozisyonu var mı?" sorusu üzerine de Yıldırım, "Biliyorsunuz orayı Barzani, yani KDP kontrol ediyor. Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi. Irak Anayasası'nda da onların ayrı bir federasyon olarak tanınan bir bölge. Dolayısıyla o bölgede yapılacak her türlü işbirliğini merkezi hükümete değil, o bölgenin esas sahibi olan Barzani yönetimiyle yapacağız. Bu konularda sürekli görüşüyoruz. Yani Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, bu konuda Türkiye ile farklı düşünmüyor. Çünkü oradaki gelişen terör hareketleri, PKK onlar için de ciddi bir tehdit." dedi.
"Türkiye'nin teröristten arındırılmış bölge planına ilişkin Barzani ile görüşülüyor anladığım kadarıyla. Onlar da Türkiye ile benzer düşüncede mi?" sorusu üzerine Yıldırım, "Onlar da Türkiye ile bu konuda işbirliğinin önemli olduğunu biliyorlar ve bu konuda bizimle çalışmaya hazır olduklarını bize defalarca ifade ettiler. Yine orada, Erbil civarında da daha bizim Irak-Hakkari-Şırnak civarındaki hudut bölgesinde birliklerimiz var, Irak tarafında. Özel Kuvvetler orada konuşlanmış vaziyette." dedi.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) Türkiye ile işbirliğini çok arzuladığını belirten Yıldırım, şöyle devam etti:
"Bu konuda da zaten bir işbirliği söz konusu. Bunu daha da ileri götürme imkanı var. Çünkü biz PKK'dan ne kadar rahatsızsak onlar da o kadar rahatsız. PKK, Kandil'den batıya doğru, Sincar bölgesine hareket etti. Sincar'da yeni bir üs oluşturuyor. Bu tehdit bizden önce Kuzey Irak yönetimine karşı gelişmiş bir tehdit. Esasında PYD, YPG unsurları oradaki Peşmergeleri yok etmeye çalışıyorlar. İşin özü budur. Bu tehlikeyi de onlar biliyor. O yüzden Türkiye ile işbirliği onlar için de bizim için de önem taşıyor."
Yıldırım, "Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile daha fazla ne olabilir?" sorusuna, "Daha fazla ne olacak? Güvenliği sağlayacağız. Ortak güvenlik alanı oluşturacağız. Onu kastediyorum." karşılığını verdi.
Yıldırım, "Hem Türkiye hem de Barzani tarafı birlikte Kuzey Irak topraklarında, teröristten arındırılmış, tıpkı Suriye'deki gibi bir bölgeden mi bahsediyorsunuz?" sorusununu yanıtlarken "Evet, ihtiyaç olan her bölgede güvenli bölge oluşturulması prensip olarak bizim de KDP'nin de istediği bir şey çünkü tehdit ortak. Türkiye için de Kuzey Irak için de ortak tehdit PKK." dedi.
"Terör örgütü PKK'nın Sincar'a yerleştiklerine dair elimizde bilgi, belge, duyum var mı?" sorusunu Yıldırım, "Var tabii ki. Bunlar biliniyor. Yavaş yavaş oraya doğru yerleşiyorlar. Bunlar biliniyor, zamanı geldiğinde de gereği yapılır." şeklinde yanıtladı.
BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMALARI
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin başkanlık sistemine ilişkin sözleri hatırlatılarak "Sayın Bahçeli ile yaptığınız görüşmeden MHP'nin ortaya konulacak formüle ne kadar ve nasıl destek vereceğine ilişkin edindiğiniz izlenim nedir?" sorusu üzerine Yıldırım, şöyle konuştu:
"Biliyorsunuz Sayın Devlet Bahçeli zaman zaman böyle sürpriz çıkışlar yapar. Bu çıkışlar da her seferinde ülkenin artık çözülemez hale gelmiş bir sorununun çözümüne de kapı aralar. Bu yönüyle hakikaten siyaset üstü bir tutum sergilediği bilinir. Burada aslında Sayın Bahçeli'nin yeni bir buluşu yok, yeni bir icadı yok. Nereden geliyor bu sorun? 2007'den geliyor. 2007'de eğer vesayet odakları, onların sözcülüğünü yapan anamuhalefet partisi CHP, cumhurbaşkanlığı seçiminde mızıkçılık çıkarmasaydı, icat çıkarmasaydı belki bunları hiç konuşmayacaktık."
MEVCUT DURUM İLE DARBE ANAYASASI BİR ÇELİŞKİ HALİNDE
AK Parti'nin, 2007'de 363 milletvekiliyle cumhurbaşkanını seçemediğini hatırlatan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hatırlayın, karar aldık, dedik ki 'Bize seçtirmiyorsanız, biz de gideriz, millete sorarız. Millet ne derse onu yaparız.' Millete, referanduma gidildi. Cumhurbaşkanının millet tarafından, doğrudan seçilmesi kararı alındı. Bizim anayasamız, parlamenter sistemi öngörüyor ama cumhurbaşkanlığı seçimi itibarıyla da sistem değişikliği o zaman başladı. En azından cumhurbaşkanı seçimiyle önemli bir sistem değişikliğine gittik. 20 milyonun üzerinde vatandaşın oyunu alan bir cumhurbaşkanı, yüzde 52 oy oranı ile seçilen cumhurbaşkanı... Anayasada cumhurbaşkanı sorumsuzdur. Bu, işin esasıyla çelişiyor. Bu kadar insana karşı sorumluluk almış, onlara karşı siyasi hesap verme konumunda olan cumhurbaşkanını 'Sen hiçbir işe karışma, gelen kanunları imzala. Ondan sonra git meydanlarda de ki işte ben anayasaya göre bir şey yapamıyorum.' Böyle bir şey yok. Mevcut durum ile darbe anayasası bir çelişki halinde. Bunu düzeltmek gerekiyor. İşin özü budur."
KILIÇDAROĞLU, OTURDUĞU KOLTUĞU GÖRMEZDEN GELİYOR
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, başkanlık sistemine ilişkin "tek adam" eleştirilerini değerlendirmesi sorulan Yıldırım, şunları aktardı:
"Kılıçdaroğlu, oturduğu koltuğu görmezden geliyor. Parlamentoda, Meclis'te bir milletvekili olup, üstüne üstlük bir de anamuhalefet partisi genel başkanı olup, parlamentoyu yok saymak kadar büyük bir gaflet olmaz. Ne tek adamı kardeşim? Parlamento var mı, parlamento da seçimle gelmiyor mu? Kılıçdaroğlu seçilerek gelmedi mi? Onun da siyaseten topluma, millete sorumluluğu yok mu? Anamuhalefet partisi olarak sorumluluğu yok mu? Başkanlık sisteminde parlamento daha da güçleniyor. Meclis daha da güçleniyor ve siyasi parti başkanlarının tabiri caizse sevk ve idaresinden ziyade oradaki milletvekilleri kendi özgür iradelerini daha fazla kararlarına yansıtacak."
Yıldırım, "Bu söylediğiniz, genel bir başkanlık sistemi mi yoksa biraz önermeyi düşündüğünüz sistemle ilgili ipuçları mı veriyorsunuz şu anda?" sorusunu yanıtlarken şöyle konuştu:
"Bakın işi biraz isterseniz baştan alalım. Şimdi başkanlığı getirir, Cumhurbaşkanımız üzerinden tartışmaya başlarsanız, doğru bir sonuca varamazsınız. Bu iş kişilere göre düzenlenecek bir iş değildir. Bu, ülkenin geleceği, istikrarı için, milletin birliği, beraberliği için olmazsa olmaz bir şey. Aslında başkanlığın kapısı 15 Temmuz gecesi açılmıştır. Önce de gündemdeydi, konuşuluyordu ancak önemi çok bilinmiyordu. Farklı farklı spekülasyonlar yapılıyor. 'Efendim Tayyip Erdoğan kendisi için istiyor. Tek adam olmak istiyor.' Falan filan ama öyle olmadığını 15 Temmuz gecesi gördük. Dünyanın hangi ülkesinde cumhurbaşkanı milletine, 'İnin meydanlara, bunlara dersini verin.' der ve o millet tanka, topa, uçağa karşı gözünü kırpmadan meydanlara iner? Bu ülkeye sahip çıktı bu millet. 79 milyon Türkiye'ye sahip çıktı, geleceğine sahip çıktı."
Türkiye'de bundan sonra bu ve buna benzer sorunlar yaşanmaması için mutlaka sürekli, tek başına iktidar çıkaran bir sisteme ihtiyaç olduğunu dile getiren Yıldırım, bunun yolunun da başkanlık sistemi olduğunu vurguladı.
Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu kadar basit. Çünkü yüzde 50 oy almadan başkan seçilemiyor. Yüzde 50 oy aldığın zaman da iktidar oluyorsun. Tek başına. Üstelik başkanlıkta icra, yürütme tamamen Meclis dışından olduğu için Meclis'e karşı da daha bağımsız hareket ediyor. Bakanlar vesaire. Şimdi bir yandan milletvekilisin, bir yandan bakansın. Hem yasamanın içindesin hem de yürütmenin. Ne oluyor? Bu sefer gelecek seçimi düşünüyorsun, kararlarında istediğin gibi hızlı hareket edemiyorsun, objektif davranamıyorsun. 'Acaba şu konuyla ilgili karar verirsen, seçmen bunu olumlu mu algılar, olumsuz mu algılar?' Bu tip davranışlar, yapacağın icraatı olumsuz etkiliyor. Zaman kayboluyor ama tek başına iktidar, güçlü bir siyasi iradeyle bir kere çok hızlı karar veriyorsunuz.
İki, ülkenin müzminleşmiş sorunlarını hiç tereddüt etmeden çözüyorsunuz çünkü yasamayla siyasetle bağınız seçimden seçime hele hele... Başkanı demiyorum, başkan, parlamento ayrı seçildiği için birbirinden etkilenme diye bir şey söz konusu değil. Nasıl olacak, iki başlılık mı olacak? Hayır, yasama, yürütme, yargı... Yargı zaten kendi işini tarafsız, bağımsız yapacak ama yürütme de seçimle geldiği için başkan, kendi kadrosunu kuracak ve istediği kararları alacak. Meclis de denetime yoğunlaşacak. Bütçesini denetleyecek, önerilerini yapacak, yasalarda değişiklik yapacak. Başkanın taleplerini karşılayacak veya karşılamayacak. Şöyle, şimdi 5 yıl, sistemde 5 yıllığına başkan seçilecek. Bizim düşüncemiz, henüz içeriğe girmedik ama eskisi gibi milletvekili seçimlerinin de 5 yılda bir olması uyum açısından yerinde olur diye düşünüyoruz. Bütün partilerin de geçtiğimizde bir mini anayasa değişikliği görüşmeleri oldu. Burada da benimsenen bir konudur. Dolayısıyla burada da böyle bir yola gidilebilir."
TÜRKİYE YAZ-BOZ TAHTASI DEĞİL
"Artık çalışma sadece başkanlık üzerinden mi ilerleyecek yoksa partili cumhurbaşkanlığı bir geçiş süreci olarak düşünülüyordu, sonrasında mı başkanlık gelecek?" sorusu üzerine Yıldırım, şunları kaydetti:
"Türkiye yaz boz tahtası değil. Yapacağımız değişiklik ne ise bir seferde yapalım. Sürekli milletin önüne, 'Yok bu olmadı. Bu geçiş taksimiydi, bu da gelişmeydi. Bu da sonuçtu.' diye milleti bu işlerle meşgul etmeyelim. Bunlar yanlış olur. Düşünelim, taşınalım bir sefer karar verelim. Şöyle bir şey vardır, Japonlarla Amerikalıları tanımlamak için güzel bir örnek var. Onu size söyleyeyim, şimdi bir Japon 5 yıl düşünür, 5 dakikada uygular. Bir Amerikalı 5 dakika düşünür, 5 yılda işin içinden çıkamaz. Biz, çok düşüneceğiz, geniş istişare yapacağız. Zaten bu iş çok konuşuldu. Her yönüyle konuşuldu. 'Efendim şöyle olursa nasıl olur? Böyle olursa nasıl olur? Yarı başkanlık olursa ne olur? Partili başkanlık olursa ne olur?' Şunu söyleyeyim, sadece başkanlık olursa partiyle bağın kopmuyor ki başkanlıkta da yine parti var. Yani başkanlıkta da yine parti var. Partinin doğal başkanı."
Yıldırım, "Bir de tip meselesi var, Türk tipi, Amerikan tipi. Bu tiple ilgili bir çerçeve var mı?" sorusunu yanıtlarken "Başkasının tipi bize yakışır mı? Biz kendi tipimize bakacağız." dedi.
Başbakan Yıldırım, 79 milyonu kucaklayan, herkesi kapsayan bir anayasa değişikliği yapacaklarını ifade ederek, burada MHP'nin yaklaşımının çok net olduğunu söyledi.
Türkiye'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünden asla taviz vermeyeceklerini, üniter devlet yapısının olacağını, vatandaşlığın tartışmaya açılmayacağını, anayasanın değiştirilemeyecek maddelerinin müzakere edilemeyeceğini vurgulayan Yıldırım, "Bunlarla bizim problemimiz yok. Ben kimsenin de probleminin olduğunu zannetmiyorum. Ha var, HDP'nin var. Zaten HDP bizim gündemimizde yok." diye konuştu.
Yıldırım, "MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile yaptığınız görüşmede Bahçeli size 'Anayasa'nın ilk 4 maddesine dokunulmayacak bir teklif gelirse biz 330 için destek garantisi veriyoruz' dedi mi?" şeklindeki soru üzerine, Bahçeli'nin böyle bir şey söylemediğini, söylemesini de beklemediğini belirtti.
KISA VADELİ SİYASAL HESAPLAR FAYDA SAĞLAMAZ
Bahçeli'nin çok açık şekilde ortada bir sorun olduğunu, parlamenter sistemi güçlendirerek yola devam etmek istediklerini ancak 40 milletvekili ile bunu gerçekleştirecek güçlerinin olmadığını ifade ettiğini bildiren Yıldırım, şunları söyledi:
"Biz bu meselenin millet tarafından çözüme kavuşturulması için ne katkı sağlanacaksa onu yaparız. Şimdi biz AK Parti olarak anayasa değişikliğini referanduma gönderebilir miyiz? Gönderemeyeceğimize göre diğer partilerin desteğine ihtiyaç var. Bahçeli de 'Ben bunun milletin önüne gitmesinden yanayım' dedikten sonra ne kalıyor geriye. MHP böyle bir yapıcı tutum içinde, teşekkür ediyoruz. Çözümden yana bir irade koydu ama CHP'de de aynı şeyin olmasını istiyoruz. Bir çağrım oldu, tekrar ediyorum. Sayın Kılıçdaroğlu, millet iradesinden daha üstün bir irade yok. Kısa vadeli siyasal hesaplar siyasi partiler için fayda sağlamaz, zarar getirir. Halkın kararından endişe etmek, buna karşı duruş sergilemek bir şey ifade eder. 'Ya ben kendime güvenemiyorum, ya partime güvenemiyorum. Yarın referandum olur bu sistem değişikliği geçerse biz cumhurbaşkanı veya başkanı seçemeyiz' gibi. Böyle bir yaklaşımla siyaset yapılmaz. Bu iş yarının işi, 10 senenin değil 50-100 senenin işi. Türkiye'nin büyük hedeflerinden bahsediyoruz. Sayın Bahçeli'nin yaklaşımının ana muhalefet partisi tarafından da benimsenmesinin gerektiğini düşünüyorum. CHP'nin yaptığı hep budur. İdeolojinin kalıplarından kurtaramıyor, bazı ön yargılarını kıramıyor. Kırmak istiyor, zaman zaman hamleler yapıyor ama statüko o kadar kuvvetli ki onlara bu izni vermiyor."
Yıldırım, CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın da bir açılım yapmaya, bir alan oluşturmaya çalıştığını, üzerine çullanmaların ardından hemen düzeltme yapmak, vazgeçmek zorunda kaldığını aktardı. Yıldırım, Anayasa değişikliği teklifini bütün hassasiyetleri göz önüne alarak Gazi Meclis'e getirdiklerinde ülkesini, milletini Türkiye'nin geleceğini seven birçok milletvekilinin buna destek vereceğini dile getirdi.
Yarı başkanlık ve partili cumhurbaşkanlığıyla ilgili Yıldırım, "İhtiyaç yok. Tartışmaları kökten bitirmek lazım. Biz büyük referandumu yaparken efendim 'yetmez ama evet' diyorlardı. Öyle bir değişiklik yapmayalım. Yeter, değişiklik tamamdır, durmak yok işimize işimize bakalım." şeklinde konuştu.
AMERİKA'YI YENİDEN KEŞFETMEYE GEREK YOK
Meclis'e gelecek yeni anayasa paketinde daha önce üzerinde uzlaşılan 60 madde ve 7 maddenin yer alıp almayacağıyla ilgili soru üzerine Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti:
"O 60 maddenin anayasa ile falan alakası yok. Asgari ücret vergi içinde mi kalsın, vergi dışında mı kalsın? Abuk sabuk şeyler. Kusura bakmayın, böyle demekten de hicap duyuyorum. İş yapmak isteyen, işin özüne girmeyelim etrafında dolaşalım. Buna rağmen 60 madde içinde alınması gereken varsa o da alınacak. Başkanlık ile parlamento ilişkileri, başkanın yetkileri, seçilme şekli ve şartları her şey tadat edilecek ve belki mevcut Anayasa'daki birçok madde ilga edilecek, geçersiz hale gelecek. Bütün bunlar çalışıldı. Bütün partiler çalıştı. Her seçime gitmeden önce, 'benim anayasam cebimde oy verin değiştireceğim' demediler mi? Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Onun için öyle bir ihtiyaç yok. Her şey biliniyor, herkes her şeyi biliyor. AK Parti Grubu'nun getireceği teklif ülkemizin milli menfaatlerini, geleceğini, bekasını öngören, milletin birliğini, kardeşliğini daha da güçlendirecek, erkler arasındaki çatışmaları ortadan kaldıracak, güçlü siyasi iradeyi, tek başına iktidarı sürekli sağlayacak, ekonomi yönündeki patinajları ortadan kaldıracak ve ekonomide büyük atılımı sağlayacak bir değişiklik olacak."
BU İŞLER ORTAK AKILLA YAPILACAK İŞLER
"Anayasa teklifiyle, referandumla ilgili takvim belli mi?" sorusuna Yıldırım, "Bekleyin görün. Çok kısa zamanda. Arkadaşlar benden tarih falan istemeyin. Her şey gelecek. Biraz sabırlı olun. Yani gerekli istişareleri yapmadan ben burada tarih versem o zaman 'Bu da diktatör ağzıyla konuşuyor, hepsini kendi yapıyor' derler. Bu işler ortak akılla yapılacak işler. Kollektif çalışma işler. Herkesin hassasiyetini dikkate alarak yapılacak işler. Ben yaptım oldu meselesi değil. Benim iş yapma şeklim bellidir. Sonuç odaklı çalışırım. Süreçlere değil sonuçlara bakarım. Tıkır tıkır, ne yapılacaksa seri şekilde yapacağız. Memleketi, bunlarla meşgul etmeyelim. Önümüzde dünya kadar iş var. Hepsini konuşacağız. Halkın iradesi zaten seçimdir. Halka gittin, anayasayı sordun, anayasayı da vatandaş onaylar. Ne demektir? Artık sen bu benim onayladığım anayasanın gereğini yap. Burada geçici madeler olur, uygulama şekli ne zaman geçerli olur bunların hepsi konuşulur. Bunlar teferruat. İşin özünü kaçırmayalım." yanıtını verdi.
Yıldırım, bir arkadaşının geniş hayaller kurmasıyla ilgili anısını ise şöyle anlattı:
"Arkadaşım 'Ben para kazanınca büyük bir villa yapacağım, villa önünde havuz, yeşil alan olacak' gibi hayaller kurardı. 'Nasıl yapacağız?' diye sordum. Bütün bunları bir kenara bırakıp 'Ya ördek de lazım, ördekleri nerden alalım bu havuz için' diyordu. Biz ördeklerden başlamayalım. Önce çatıyı kuralım, binayı inşa edelim, havuzları yapalım, suyu dolduralım ondan sonra ördek bulunur."
HDP İLE TEMAS
Başbakan Yıldırım, "HDP ile temas tamamen bitmiş midir?" sorusu üzerine, şunları kaydetti:
"Siyaset ülkenin vazgeçilmezidir, milli iradenin tecelli ettiği yerdir. Bir siyasi parti düşünün terörle arasına mesafe koymuyor, terör örgütünü terör örgütü olarak kabul etmiyor, bilakis her hal ve hareketiyle örgüte destek veriyor. Bundan da 79 milyon vatandaşımız büyük bir rahatsızlık duyuyor. Bu şartlar altında biz HDP ile hangi ortak paydada buluşacağız. Böyle bir zemin var da acaba biz mi göremiyoruz? Daha geçen gün Kandil'de oradaki terör örgütlerinin başıyla kol kola, yan yana resimleri yayınlanıyor. Daha evvelsi gün öldürülen örgüt mensuplarının cenazesinde şov yapmaya kalktılar, cenazelerine katıldılar. Bu milletin öfkesini test etmeye çalışmasınlar. Bizim Kürt kardeşlerimizle hiç alıp veremediğimiz bir şey yok. Biz şunu söylüyoruz. PKK'nın Kürtler, Türkler diye bir sorunu yok. Kürtlerin PKK diye bir sorunu var. Bizim görevimiz de milletimizle devletimizle aramıza girmiş olan o alçak terör örgütünü yok etmek. Orada millet devlet kaynaşmasını tekrar sağlamak."
Doğu ve güneydoğu illerinde terör örgütünün çukur operasyonlarında verdiği zararlar ile devletin rehabilitasyon çalışmalarından fotoğraflar gösteren Yıldırım, HDP'li belediyenin yaptıkları ve atadıkları belediyenin hizmetlerine ilişkin bilgi verdi.
Yıldırım, terör örgütünün Silvan, İdil, Cizre, Yüksekova, Nusaybin, Şırnak ve Diyarbakır Sur'da 30 bin konutu yerle bir ettiğini belirterek, "Şimdi hepsini yapıyoruz. Bir sene içinde hepsini teslim edeceğiz. 10 milyar liralık yatırım yapıyoruz. Bunu da engellemeye çalışıyorlar alçaklar." şeklinde konuştu.
"İçerideki PKK'lı terörist sayısı ne kadar? 'Silahlı unsurlar etkisiz hale getirilecek' söylemi ne zaman realize olacak?" sorusu üzerine Yıldırım, "Sayılar muhtelif. Ne kadar olursa olsun ama bin 500 ila 2 bin arasında değişiyor. Nerede yuvalandıklarını, ne halt ettiklerini biliyoruz." ifadelerini kullandı.
Terörle mücadelede, savunmadan taarruza kapsamlı strateji değişikliği yaptıklarını bildiren Yıldırım, savunma değil taarruz anlayışıyla hareket ettiklerini dile getirdi.
Terör örgütünün bu nedenle hırçınlaştığının altını çizen Binali Yıldırım, "Sürekli büyük şehirlerde eylem yapmak, bir şekilde ses getirmek için her yola başvuruyorlar. Bomba yüklü araçlar, intihar bombacıları. Önlenenleri biz bahsetmiyoruz. 300'e yakın olay önlendi. Ama aradan bir ikisi de kaçıyor maalesef. Ama şu anda terörle mücadelede saha üstünlüğü de psikolojik üstünlük de tamamen güvenlik güçlerimizin elindedir. Bölge insanı da terörün baskısından, korkusundan kurtulmuştur. Şu anda onlara pirim vermiyor." açıklamasında bulundu.
Hiçbir insanın kılına zarar gelmesini istemediklerini vurgulayan Yıldırım, varlığı tehdit eden, savunmasız masum insanlara silah doğrultanlara "Hoş geldin" demeyeceklerini ve terörle mücadelenin süreceğini ifade etti.
DARBEDEN SONRA BİR ARAYA GELDİLER
Başbakan Binali Yıldırım, şunları kaydetti:
"Terör örgütlerinin tamamı aynı merkezden yönetiliyor. Bu bir tahmin değil, bu bir bilgi. Hem bölücü terör örgütü, FETÖ örgütü bunlar darbeden öncede bir araya geldiler, konuştular, darbeden sonra da bir araya gelip durum değerlendirmesi yaptılar. Yeni stratejiler yaptılar. Ortak hedef, Türkiye Cumhuriyeti'nin başının ağrıtılması, toprak bütünlüğünün bozulması, 79 milyonun birliğinin, kardeşliğinin zarar görmesi. Hedefleri bu. Ama alayı gelsin, hiçbir şey yapamazlar. Bu millet, yapamayacaklarını, hiçbir birlikteliğin, hiçbir terör örgütünün, biri ikisi, beşi onu ne kadar bir araya gelirse gelsin bu ülkeye zarar veremeyeceğini 15 Temmuz gecesi bütün dünya alem gördü. Onun için başka yöntemler arıyorlar."
Binali Yıldırım, FETÖ'nün vatandaşlardan topladığı himmet paralarıyla Türkiye aleyhine kara propaganda ve algı operasyonu yaptığının altını çizdi.
Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün, "2004'te FETÖ için uyardık pek fazla bir şey yapılmadığını gördük." şeklindeki açıklamalarının hatırlatılması üzerine Yıldırım, Özkök'ün bahsettiği Milli Güvenlik Kurulunun (MGK), 25 Ağustos 2004 tarihinde verdiği kararda yer alan "Gündem konularından biri olan 'Türkiye'deki Nurculuk faaliyetleri ve Fetullah Gülen' konusu gündeme gelmiş. Yurt içi ve yurt dışı faaliyetlerine karşı bir eylem planı hazırlanması uygun görülmüş..." ibarelerini okudu.
Söz konusu kararda "FETÖ terör örgütü" diye bir şeyin yazmadığına işaret eden Yıldırım, "Biz terör örgütünden bahsediyoruz. Yani, 'Sen bir silahlı faaliyet falan yapmıyorsun ama senin kafanda bir plan var, onun için ne olur olmaz ben seni bir halledeyim' dersen bu hukuk devleti olmaz. Bir şeyi karıştırıyor sayın eski Genelkurmay Başkanı. Peki onu söylerken, Ergenekon, Balyoz, Ayışığı gibi açık AK Parti iktidarlarına darbe yapmak için harekete geçenlere karşı ne yapmış onu söylesin. Hangi tedbiri almış veya hükümete böyle bir tehlike olduğunu ne zaman bildirmiş? Önlemlerini almış mı?" diye konuştu.
FETÖ soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Nazlı Ilıcak'ın, terörist başı Fetullah Gülen'i ziyaretinde "Hocam, bu askeriyenin baskıları ne zaman bitecek?" şeklinde bir soru yönelttiğini belirten Yıldırım, Gülen'in "Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanı olacak, o zaman merak etmeyin her şey düzelecek." şeklinde cevap verdiğini ve bunun da bir kitapta yer aldığını aktardı.
Başbakan Yıldırım, FETÖ'nün 17 Aralık 2013'te açıkça yargı darbesi yapmak üzere harekete geçtiğini ve hükümetin gereken cevabı verdiğini, bunun bir adım öncesinin de 7 Şubat 2012'de "MİT Müsteşarının alınması" hamlesi olduğunu vurguladı.
"Bizim için 17-25 Aralık bir milattır." diyen Yıldırım, bu süreçten sonra örgütün bütün faaliyetlerinin hükümetler tarafından izlenmeye alındığını ve o dönemde 7 farklı dava açıldığını anımsattı.
CHP'Yİ TEPE TEPE KULLANIYORLAR
İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olduğu dönemde yaşadıklarını da anlatan Yıldırım, seçim kampanyasına başladığında FETÖ mensuplarının "Yolsuzluk yapıldı" algısı oluşturmak için uydurma dosya ortaya çıkardığını dile getirdi.
FETÖ mensuplarının yanında yer aldıkları CHP'ye oy istediklerini ve kendilerini parçaladıklarını ifade eden Yıldırım, CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler'in o dönemde partisinin FETÖ ile işbirliği yaptığını söylediğini anımsattı.
"Kimse bu konuda AK Parti'ye ders vermeye kalkmasın." ifadesini kullanan Yıldırım, şöyle devam etti:
"AK Parti demokrasinin güçlenmesi, vesayetin ortadan kaldırılması için hayatını ortaya koymuş bir lidere sahip. Recep Tayyip Erdoğan gibi bir kurucu lidere sahip. O gün de bu vardı, bugün de aynısı devam ediyor. Bize laf yetiştireceklerine aynaya baksınlar, vaziyetlerini görsünler. Bugün de aynı şey tekrar ediyor. Balyoz davası, Ergenekon davasına dönelim. O darbeler vardı, o darbelerin olduğunu, yapılmak istendiğini biz biliyoruz. Ama bu FETÖ'cüler orada da yapacaklarını yaptı, işi sulandırdılar, gerçek olan yalan oldu. Şimdi yine CHP'nin kapısına geldiler, karargahı kurdular, CHP'yi tepe tepe kullanıyorlar. Nasıl kullanıyorlar? 'Mağdurlar var.' Bu mağdurlar, MHP'ye de gidiyor, MHP hepsini kapı dışarı ediyor. Niye? Yakın zamanda zokayı yedi, Meral Akşener vakasında bunların gerçek yüzünü gördü. Onun için hiç yanaştırmıyor. Şimdi varsa, yoksa CHP. CHP, bunları hapishanede ziyaret ediyor, işte, 'Mağdurlar var, şu var, bu var' diye. Bir mağdur edebiyatıdır gidiyor."
Yıldırım, 15 Temmuz gecesi 241 şehidin yakını ve 2 bin 194 gazinin, ailelerinin, sokakları o karanlık gecede dolduran milyonların mağduriyetinin ne olacağının bırakıldığını ve hesap vermesi gereken FETÖ'cülerin en büyük mağdur olarak ilan edildiğini belirterek, "Bunları millet bir yere not ediyor. CHP'nin zaman geç olmadan bu görüşünü gözden geçirmesi 15 Temmuz gecesini mutlaka bir kez daha tezekkür etmesini ben tavsiye ediyorum." diye konuştu.
15 Temmuz günü başlayan milli duruşun milletin beraberliğini, kardeşliğini ön plana aldığını ve Yeni Kapı'da zirve yaptığını ifade eden Yıldırım, o ruhun Türkiye'nin istiklal mücadelesini yapan bir ruh olduğunu ve bu duruşun devam etmesi gerektiğini vurguladı.
CHP'nin anayasa değişikliği ve FETÖ unsurları ile mücadele konusunda aklı selim davranması ve kısa vadeli parti hesaplarından kurtulmuş olarak bu hususa kulak vermelerini özellikle beklediklerini anlatan Yıldırım, hata olmaması için gayret ettiklerini ancak örgütün yapısının karışık, gizemli bir kara kutu olduğunu söyledi.
Yıldırım, FETÖ ile mücadelede titiz davranmalarına rağmen hatalar olabileceğine işaret ederek, "Onun da yolunu açtık şikayet etsin. Herkes durumunu gözden geçirsin hatalar varsa düzeltelim. Burası bir hukuk devleti mutlaka bir yanlış varsa düzelir ama ben vatandaşlarımdan iş adamlarından kamuda çalışan bütün bürokratlardan kendinize güveniyorsanız bu alçak örgütle hiçbir bağınız olmadığını düşünüyorsanız, hiç endişe etmeyin. Mutlaka yanlış varsa düzeltilecek." ifadelerini kullandı.
AK Parti içerisinde milletvekili ve belediye başkanı bazında tespit edilen FETÖ mensubu olup olmadığının sorulması üzerine Başbakan Yıldırım, 12 Eylül darbesi olduğunda veya darbe olmadan siyasi tarafında kimlerin bulunduğunun bilinmediğini ve darbeyi yapanların başa geçtiğini, daha sonra Milli Güvenlik Konseyi oluşturulduğunu sonra başbakan ve bakanlardan oluşan ekibin kurulduğunu anımsattı.
İKİ GÖZÜM OLSA AFFETMEM
"Bizim toplumdan, milletten saklayacak hiçbirşeyimiz yok" diyen Başbakan Yıldırım, şöyle konuştu:
"Bizim elimizdeki bilgiler, Yurtta Sulh diye bir konsey var. Bunlar 5 tane generalden oluşuyor. Bu generallerin çıkardığı kalın bir talimat var. Orada bütün sıkı yönetim komutanlarının adı belli, askeri rütbelerde kuvvet komutanları kim olacak, kolordu, garnizon komutanları kim olacak? Hepsi belli. Büyükşehir belediye başkanları kim olacak? Onlar da belli. Bakanlıkların, müsteşarlıklar, TRT Genel Müdürü, Anadolu Ajansının başına kim geçecek? O da belli ama siyasetle ilgili bir liste yok." Mahkeme sürecinde soruşturma, kovuşturma, yargılama sürecinde elde edilen delillerle ortaya çıkarsa çıkar. Biz bir darbeyi yapalım ondan sonra kimi nereye getireceğimize karar verelim diye düşünmüş olabilirler. Siyasi ayağını toplumdan saklamak filan abuk sabuk görüşler ortaya konuyor. Kim varsa arkasında sonuna kadar gidilecek. Bundan herkes emin olabilir."
Yıldırım, darbecileri temize çıkarmak için CHP başta olmak üzere çeşitli mihrakların üzerlerine geldiğine dikkati çekerek, AK Parti, CHP, MHP hangi parti olursa olsun herkesin üzerine düşen görevi yapmak zorunda olduğunu belirtti.
Yapılan temizlik harekatına karşı çıkmak ve bu konuda taraf olmanın darbecileri meşrulaştırmak anlamına geldiğini dile getiren Yıldırım, "Bunun da ağır bir sorumluluğu vardır. AK Parti içinde darbeciler ne oluyor, ne bitiyor? Canı cehenneme kim işin içindeyse iki gözüm olsa hiç affetmem. Bunlarla bizi kimse test edemez. Bunların en büyük zararını gören bir partiyiz." şeklinde konuştu.
Yıldırım, tehlikeyi erken gördüklerini ve 17-25 Aralık'ta bunlara karşı savaş açtıklarını ve mücadelenin devam ettiğini söyledi.
Belediyelerde meclis üyesi ve belediye başkanlarının ve parti teşkilatlarında karşılarına çıkanları ayıkladıklarını, şov yapmadıklarını vurgulayan Yıldırım, "Gerekli kontroller yapıldıktan sonra yolumuzu ayırıyoruz. Tutuklananlar, gözaltında olanlar, partimizden uzaklaştırılanlar var. Biz de diyoruz ki diğer partiler de bizim yaptığımızı yapsınlar. Sadece siz niye yapmıyorsunuz diyeceğine siz gösterin kardeşim al aleme ibret için biz de şu FETÖ'cü var buna da şu işlemi yaptık. Siz bizi bırakın da AK Parti'nin işi bu, AK Parti gelsin bizdeki FETÖ'cüleri ayıklasın onu mu istiyorlar? Onu da yaparız istiyorlarsa." diye konuştu.
SANAL DÜNYA, YALAN DÜNYA MECRASI OLMASIN
Fetullah Gülen'in iadesi konusunda İnterpol'un 'hayır' dediği yönündeki iddiaların sorulması üzerine Başbakan Yıldırım, şu an için öyle bir durumun söz konusu olmadığını söyledi.
Kendilerine Amerika'dan böyle bir şeyin gelmediğini belirten Yıldırım, "Adalet Bakanımız 26'sında davet edildi oraya gidecek. Bu konuları bütün ayrıntıları ile muhatapları ile görüşecek. Biz bunu kafamıza göre istemiyoruz. Amerika ile bizim yaptığımız adli yardım anlaşması var. Bunu yıllar boyunca uygulamışız. Şimdi de diyoruz ki bizim açıkça terör örgütü olarak belirlediğimiz Türkiye'deki darbe girişiminin kurgulayıcısı, uygulayıcısı olan bu terör örgütünün başını önce tutuklayın sonra da bize iade edin talebimiz budur ve her düzeyde söylenmiştir, sonuçlanmasını bekliyoruz. Aksi yönde vermeyeceğiz şeklinde bir bilgi, bildirim söz konusu değildir. Bugün nereden çıktıysa, öyle bir haber de yayıldı. Sanal dünya, yalan dünya mecrası olmasın." değerlendirmesinde bulundu.
"FETÖ ile mücadele kapsamında göreve iadeler konusunda bir Kanun Hükmünde Kararname beklenmeli mi?" şeklindeki soru üzerine Yıldırım, bir seferde geri dönmenin söz konusu olmadığını, incelenenler ve durumları tespit edilenler, yanlışlık olduğu kesinlik kazananların iadesi uygun görülenlerin çıkacak KHK'larda ilan edileceğini söyledi.
Olağanüstü Hal süresince bu işlemlerin devam edeceğini 116 bin itiraz olduğunu anlatan Başbakan Yıldırım, bunların birçoğunun mükerrer olduğunu söyledi. FETÖ'nün başka bir taktiğinin bulunduğunu anlatan Yıldırım, bir itiraz bombardımanı yaratılarak yapılan işlemlerin titiz olmadığı algısının yayılmak istendiğini ifade etti.
Memuriyetten çıkarılanların sayısından fazla müracaat olduğuna dikkati çeken Yıldırım, "Bu da bir tezgah. Sanal alemde bir şey başlatılıyor ya birisi bir şey başlatıyor ve herkes bunu yaysın diyor. On kişiye gönderince şöyle olur, böyle olur diye...Şu sevabı kazanırsınız diye...Bu da onun gibi bir şey. Yakında bir genelge yayımlandı bu pek fark edilmedi. İsmi olmayan, adresi olmayan ihbarları hiçbir şekilde dikkate almayacaksınız. Biz bu kadar titiz çalışıyoruz çünkü bir insanın, hayatı, geleceği söz konusu. Bu konuda çok üstün körü karar veremezsiniz. Kılı kırk yarmak mecburiyetindeyiz." değerlendirmesinde bulundu.
Yıldırım, Kanun Hükmünde Kararname ile bir istihbarat modelinin geleceğinin hatırlatılması üzerine ise bununla ilgili Türkiye'nin ihtiyaçları gerek terörle mücadele, gerek bölgesel konular açısından istihbarat alt yapısının ciddi anlamda gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.
Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığının İçişleri Bakanlığına bağlandığını ve Milli Savunma Bakanlığının yetkilerinin yeniden tanımlandığını hatırlatan Başbakan Yıldırım, bu çerçevede iç istihbarat ve dış istihbarat olarak istihbarat teşkilatını yeniden yapılandırmak gerektiğini söyledi.
Bunun çalışmalarının yapıldığını ancak henüz tamamlanmadığını dile getiren Yıldırım, "Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında gerçekleşecek bir bakanlar kuruluna önce takdim edilecek. Burada müzakere edilecek, istişare edilecek ve sonunda uygun görünen şekliyle KHK'ya girebilir. Buradaki düşünce, MİT şu anda iç istihbarat ile meşgul oluyor. Belirli bir zaman içerisinde birden bire olmaz. Yerine birşey koymadan bunu kaldırmak olmaz. İstihbaratta zafiyet kabul edilemez o yüzden diyelim iki, üç yıl gibi zaman diliminde iç istihbarattaki yapılanma tamamlanınca MİT tamamen dış istihbarata oraya yönelecek ve daha fazla etkin çalışma alanına sahip olacak." dedi.
Eski İçişleri ve Adalet Bakanı Mehmet Ağar'ın, Darbe Komisyonu'nda söylediği, "benim dönemimde hiç Fetullahçı yoktur." ifadesinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, Mehmet Ağar'ı siyasetten tanıdıklarını, kendisini İçişleri Bakanlığından ve Emniyet Genel Müdürlüğünden bildiklerini söyledi.
Yıldırım, Ağar'ın, 1993-1996 yıllarında Emniyet Genel Müdürlüğü yaptığını hatırlatarak, "Bugün, FETÖ'den tutuklanan önemli isimler onun kadrosundaydı. Bu ne anlama geliyor? O dönemde görevli polis şefleri, amirler. E nasıl oluyor? O zaman herhalde farkında değildi Sayın Ağar." ifadesini kullandı.
"Adil Öksüz nerede, nasıl, kimler tarafından ortadan kaybedildi. Bu konuya ilişkin herhangi bir gelişme var mı?" sorusuna Yıldırım, Adil Öksüz'ün, bu darbenin göbeğinde olduğunun bilindiğini, buna rağmen çıkarıldığı mahkemede salıverilmesini masum karşılamanın mümkün olmadığını dile getirdi.
Yıldırım, bu yüzden bu kararı veren hakimlerin açığa alındığını, haklarındaki inceleme, araştırma ve soruşturmanın devam ettiğini vurguladı. Burada en hafifinden büyük bir basiretsizliğin olduğuna işaret eden Yıldırım, "Bir sivil, Akıncı Üssüne geliyor, orada sabahlıyor, 'ne işin vardı?'. 'Ben buradan arsa alacaktım, geçerken uğradım.' Neticede buna kargalar güler. Bu salıverme işinin çok masum bir şey olmadığını tekrar ediyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan Yıldırım, "Adil Öksüz, bu işin Amerika ile Türkiye arasındaki koordinasyonunu sağlayan önemli bir isim" şeklindeki bir iddianın bulunduğuna da değinerek, bir öğretim görevlisinin bir yılda 100'den fazla Amerikaya nasıl gidip geldiği sorusunu yönelterek, buna maaşının da yetmeyeceğini söyledi.
Geçen günlerde Adil Öksüz'ün akrabalarının üzerinde 4 milyonun üzerinde bir para çıktığını bildiren Yıldırım, "Bu, örgütün ne kadar kapalı bir kutu olduğunu, nasıl kayıtdışı çalıştığını açık şekilde gösteriyor." dedi.
Yıldırım, Öksüz'ün, "iki taraflı çalıştığına yani istihbarat örgütlerine çalışıyormuş gibi yapıp FETÖ'ye, FETÖ'ye çalışıyormuş gibi yapıp istihbarat örgütlerine..." dair iddiaların sorulması üzerine, "Biz onu bilemeyiz ki, o da artık ortaya çıkar zaten. Eğer öyle bir şey olsa, bu yanlış anlaşılmasın da, biz o kararı veren hakimler hakkında niye soruşturma açıyoruz, niye onları açığa alıyoruz. İstihbarat, bu ülkenin ve devletin bir kurumu değil mi? Böyle bir casusluk faaliyeti yapıyor ise ona karşılık yapılacak işlem bu mudur? Dolayısıyla ben, ona itibar etmiyorum, öyle bir şey olmaz." yanıtını verdi.
BU BİR TAKTİK, YILLAR GEÇSİN, DAVA SULANSIN AYNEN ERGENEKON, BALYOZ GİBİ
Genel olarak FETÖ soruşturmalarının hızından memnun olup olmadığı sorusuna Yıldırım, yavaş gittiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Yargı mensuplarına buradan da çağrı yapıyorum: Bakın işi biraz analitik düşünelim, tamamen hukuk normlarında düşünmeyelim. Şimdi darbeyi yapanlar belli. O gün uçağı kullanan, bombaları atan, emirleri veren... Her şey belli. O, ona söyledi ona gidiyorsun, o ona söyledi ona gidiyorsun...O delil, bu delil bilmem ne. Bu bir taktik, yıllar geçsin, dava sulansın aynen Ergenekon, Balyoz gibi. Böyle bir riskle karşı karşıyayız. Onun için biz diyoruzki, 'darbeye bizzat katılan, emirleri veren, o emirleri yerine getirenleri toplayın, bunların hesabını görün. Milletin yüreği ferahlasın.
Onun için mahkemelerden beklentimiz şu, sadece beklenti, talimat veremiyoruz, malum hukuk devleti. Diyoruz ki, 'önce darbecileri açık, seçik belli olanları hemen yargılayın. Daha ne delili kardeşim? Her şey ayan beyan, ne delili arıyorsunuz? Ben anlamıyorum, hukukçu değilim, benim muhakememe bir türlü sığmıyor bu. Bunun derhal yapılması lazım, bunların hükmünün verilmesi lazım ki milletin rahat nefes alması lazım. Buradan savcılarımıza, hakimlerimize bu çağrıyı yapıyorum. Millet artık bu işin bir noktaya gelmesini bekliyor, ciddi bir hayal kırıklığı yaşıyor zaman geçtikçe de yargıya olan güven maalesef olumsuz yönde ilerliyor."
BİR TERÖR ÖRGÜTÜNÜN BAŞINI İSTİYORUZ
Yıldırım, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in iadesiyle ilgili "Amerika sürekli belge istiyor. Oyalama taktiği içine girdiği çok açık. Bu oyalama bitecek mi, başka bir ülkeye kaçma ihtimali ya da Amerika tarafından paketlenme ihtimalinin ağırlık kazandığı yönünde bilgiler var. Ne aşamadayız?" sorusuna karşılık, ikili sözleşmeler çerçevesinde talebin yapıldığını, istenen belge ve bilgilerin fazlasıyla verildiğini kaydetti.
Yıldırım, FETÖ elebaşı Gülen'in, Amerika'da her yere beyanat verdiğine dikkati çekerek, "Gün geliyor adamlarını satıyor, 'yapmışlarsa benim haberim yok' diyor, gün geliyor 'benim adamlarım böyle bir şey yapmaz' diyor. Dalga geçiyor. Amerika da buna karşı ne yapacak, bekliyoruz." dedi.
İade konusunda ümitli olup olunmadığına yönelik bir soruya ise Yıldırım, "Ümitsiz niye olalım. Biz hakkımız olanı istiyoruz, onlardan lütuf beklemiyoruz ki. Bu ülkeyi yıkmaya çalışan, rejimini, milli iradeyi ortadan kaldırmaya çalışan bir terör örgütünün başını istiyoruz. Bu kadar meşru, haklı bir talebimiz var veya 'yargılayın, geçici olarak tutuklayın daha sonra incelemeniz, araştırmanız, hukuki süreçleriniz bitince verirsiniz' diyoruz." yanıtını verdi.
Bankaların faizleri yüksek tuttuğunu, bankacıların insaflı ve adil olmaları gerektiğini belirten Yıldırım, bankacılardan daha insaflı, gerçekçi, ve adil olmalarını beklediklerini söyledi.
Merkez Bankasının politika faizi oranının 7,5 olduğunu anımsatan Yıldırım, bankaların "Onun üzerinde zaruri masraflarımız var, onu koyuyoruz" dediğini aktardı.
Afyon'da dün bankadan çıkan bir vatandaşla konuştuğunu, vatandaşın yıllık yüzde 25 faizle tüketici kredisi aldığını aktaran Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yüzde 25 faiz. Bu insafsızlık, bu vidansızlık. Böyle birşey olur mu? Hadi 7,5 değil de 9 olsun. Bu ne demek oluyor. Bu tamamen tefecilik değil de nedir? Efendim biz öyle yapmıyoruz. Sahadan aldığım bilgilerle konuşuyorum. Kafadan atmıyorum. Bu yönde şikayetler arttı. Taksitlerin, tüketici kredilerilerinin yenilenmesinde ciddi faiz artırımı yapıyorlar, yeni kredi açma konusunda bin dereden su getiriyorlar. Bütün bunları ne yapacaklar. Eğer ekonomi üzerinde turşusunu mu kuracaklar bu paraların. Onlar güveniyor ki işte Türkiye hazinesi bizden borçlanma suretiyle alır. Onunla geçinir gideriz. Ama unutmasınlar, sürekli hazine bunlardan para alacak değil. Yani şimdi önemli olan düşeni tutup kaldırmaktır 'düşene bir tekmede ben vurayım yüzü koyun uzansın demek', insanlığa da sığmaz, profesyonelliğe de sığmaz. Bankaların görevi yaşatmak olmalı. Ekonomiyi yaşatacaksınız, gerçek ekonomiye can vereceksiniz, kaynak aktaracaksınız, paranın turşusunu mu kuracaksınız. İşin kolaycılığına kaçıyorlar. Nasıl olsa ihtiyacı var muhtaç, önüme gelmiş fırsat bu fırsat ben de gereğini yapayım."
Piyasaya müdahale etmeyeceklerini dile getiren Yıldırım, "Bizim için önemli olan konuşmaktır, uzlaşmaktır, anlaşmaktır. 'Evvel bunlar böyle değildi.' diye şu örnekleri önüne koyacağız. İzahını alacağız. Niye bu kadar makası açıyorsun kardeşim. Yani şu anda Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar, öyle bir farkı kabul edecek şartlar değil. Öyle bir ihtiyaç yok. Tek başına iktidarsa iktidar. Darbeye tek başına silaha karşı silahsız önleyen bir ülke. Darbeye rağmen ekonomik göstergeleri bozulmamış, büyümesini sürdüren dünyadaki daralmaya rağmen bir Türkiye var. Şartlar böyleyken bunu yapmak spekülatif bir kazanç elde etmekten başka birşey değildir. Bu ekonomi, daralırsa bunlar nereden para kazanacak. Aslında kendilerine de kötülük ediyorlar." ifadesini kullandı.
Emekli promosyonlarıyla ilgili tartışmalar hakkında da Yıldırım, promosyona ilişkin söylenen rakamların çok doğru olmadığını, bankaların konuyla ilgili çalışmalar yürüttüğünü, hükümet olarak da konunun emekliler lehine çözümü için gerekli gayreti gösterdiklerini söyledi.
Yıldırım, bunun da yakında karara bağlanmasını bekledilerini ifade etti.
Taşeronların durumu ve istihdam politikasına ilişkin soru üzerine de Yıldırım, "İstihdam denilince ne anlıyorsunuz? Devlette işe girmekse, devlet zaten yeterince yükümlülüğünü yerine getiriyor. Yani şu anda devlette bütün alanlarda, güvenlik alanını çıkarırsak, biz istiap haddini doldurduk. Düşünün 27 milyon çalışan var. Ben eminim ki devlette çalışmayanların yüzde 80'i işsiz olduğunu düşünüyor. 'Aman devlete bir kapağı atayım da dışarıda 5 bin lira alacağıma devlette bin lira alayım, yeterki devlette olsun.' Bu anlayışı terk etmemiz lazım. Devlet aksine daha fazla istihdam ederse hem işler yavaşlıyor hem de açıkçası devletin yükü daha da artıyor." dedi.
KOBİ'LERE ÖZEL ÖNEM VERİYORUZ
Devletin dışındaki alanlara yön verecek yatırımlara hız vermek gerektiğine dikkati çeken Yıldırım, "Doğu ve Güneydoğu'da 23 ile bir cazibe merkezi oluşturma, yatırım destek hamlesi başlattık. İki etaplı olacak 5 yılda ve 10 yılda. Buralara hangi yatırımlar yapılacak? Bunların hepsi tek tek belirlendi. Bunlar yapıldığında ne olacak? Binlerce gence iş sağlanmış olacak. Yani istihdam sorununu üretime, gerçek ekonomiye yatırımla çözeceğiz. Devlete daha fazla adam aldıkça, bu sefer kaynak sınırlı, kaynağı 3 milyona paylaştırırken bu sefer aynı kaynağı 5 milyona paylaştıracaksın. Yani onlar da mutlu olmayacak. O yüzden bunun yerine piyasaya verelim, piyasada yatırımlar artsın. Orada yeni fabrikalar devreye girsin, yeni hizmet sektöründeki işletmeler devreye girsin, vatandaşlar da oraya gitsin, iş bulsun aş, iş sahibi olsun veya kendi işini yapsın. KOBİ'lere çok fazla destek vereceğiz. Çünkü KOBİ'ler istihdam deposu. Aynı zamanda ihracatın büyük kısmını yapıyorlar. O bakımdan KOBİ'lere özel önem vereceğiz, çok özel de destek vereceğiz. Onun kararlarını aldık. Dolayısıyla taşeronlarla ilgili konuyu biliyoruz. Buna hem onları memnun edecek hem de kamunun taşıyabileceği bir çözümü mutlaka yapacağız, endişeleri olmasın." diye konuştu.
Kamuya alımların durdurulup durdurulmayacağına ilişkin soru üzerine de Yıldırım, 2017'de kamuya alımların yarıya yarıya azaltıldığını, 60 bin kişinin işe alınacağını, bunların da daha çok sağlık, eğitim ve güvenlik alanlarında istihdam edileceğini bildirdi. Yıldırım, bu kadroların tamamının bile kullanılmayabilineceğini ifade etti.
Yıldırım, kamuda personele ayrılan bütçenin 2002'de yüzde18 iken şimdi yüzde 33'lere çıktığını, bu nedenle ciddi bir tasarruf ihtiyacı olduğunu söyledi.
BİR ÇILGINLIK YAPMAK İSTEYEN ÇIKAR AMA ONUN DA BEDELİNİ AĞIRCA ÖDER
Yeni darbe ve içsavaş iddialarının hatırlatılması üzerine Yıldırım, "Türkiye 15 Temmuz'u yaşadıktan sonra, bundan sonra buna benzer bir girişimi kimse kolay kolay göze alamaz. 'Alamaz' derken şunu da unutmayalım, çılgınlığın mevzuatı yok. Bir çılgınlık yapmak isteyen çıkar ama onun da bedelini ağırca öder, yapacak hiçbir şey yok." diye konuştu.
Ülkenin gündeminin böyle yapay olaylarla, dedikodularla meşgul edilmemesini isteyen Başbakan Binali Yıldırım, vatandaşların içlerinin rahat olmasını, hükümetin ve seçtikleri Cumhurbaşkanı'nın görevinin başında olduğunu belirtti.
Başbakan olduğunda arkadaşlarının "Başbakan oldun niye hala çok sevinmiyorsun" diye sorduğunu aktaran Yıldırım, "Dedim ki bu işin fiyakası iki saat sürer. İki saat başbakan derler sana ama iki saat sonra ateşin içindesin. Bulunduğumuz şartların ne kadar önemli olduğunu bölgemizin ne kadar büyük olaylara gebe olduğunu biliyoruz, hangi zor şartlardan geçtiğimizi çok iyi biliyoruz, sorumluluğumuzun ne kadar ağır olduğunun farkındayız. Bunların bilincinde, işlerin düzeltilmesi, milletin moralinin yükseltilmesi, terör belasının ülkenin gündeminden çıkarılması, içeride dışarıda dostlukların geliştirilip, düşmanlıkların azaltılmasını şiar edinerek canla başla bütün arkadaşlarımızla, bakanlarımızla, ekiplerimizle çalışmaya devam ediyoruz. Bizim dedikodularla, şayialarla, korku üretmeye çalışan mihraklarla kaybedecek vaktimiz yok. Millet rahat olsun. " diye konuştu
Dikkat!
Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.
Üye Girişi Üye Ol